Kaçaznuni ve Talat Paşa
Kaçaznuni VE Talat Paşa
Zeki Sarıhan
Türkiye’de Ermeni sorununun tarihi ve nedenleri üzerinde duracak değilim. Bu çok uzun bir hikâyedir. Şu kadarını söylemek isterim ki bu sorun Osmanlı devletinin demokratikleşemeyişi ile ilgilidir.
Son zamanlarda Ermeni sorunu nedeniyle sık sık örnek verilir oldu: Taşnaksiyun Partisinin Başkanı Ohannes Kaçaznuni 1925 Bükreş Kongresi’nde Ermenilerin Türkiye’de yaşadığı felaketten uyguladığı yanlış politikalarla Taşnaksiyun yönetimin de suçlu olduğunu savunmuş. “Taşnak partisi artık kendini feshetmelidir” demiş. Bazıları bu örneğe sarılarak İttihat Terakki’nin Ermeni tehcir ve taktilinde rol alan yöneticilerini haklı çıkarmaya çalışıyorlar.
Fakat tarih bize Taşnaksiyun Partisiyle İttihat Terakkinin, Kaçaznuni ile Talat Paşa’nın birbirlerine paralel olduklarını ve bu nedenle aynı kaderi paylaştıklarını gösteriyor.
Şöyle ki: Daşnak Partisi İkinci Enternasyonale bağlı bir partiydi (1907) İkinci Meşrutiyet’in ilanında İttihat ve Terakki ile işbirliği yapmıştı. Daha sonra Ruslarla işbirliğine yöneldi. Ermeni ayaklanmalarında rol aldı.
İttihat ve Terakki de, başlangıçta devrimci bir kuruluştu. Fakat Tevfik Fikret’i “Rücu” ettirecek ve “Yiyin Efendiler yiyin” şiirini yazdıracak kadar halk düşmanı bir parti haline geldi. Alman işbirlikçisi oldu.
Daşnak Partisi, Ermenilerin uğradığı felakette kendi rolünü itiraf etti. Buna rağmen Ermenistan’da yasaklandı. İttihat ve Terakki ise bütün Osmanlı Devleti’nin ve bu devletteki başta Türkler olmak üzere milliyetlerin felaketine sebep olduğunu itiraf ederek topladığı son kongrede (3 Kasım 1918) kendini feshetti. İttihatçılar faaliyetlerine yurt dışında devam ettiler.
Kaçaznuni, 1918’de Ermenistan bağımsızlığa kavuşunca bu ülkenin başbakanlığını yaptı, bir ay kadar da devlet başkanlığında bulundu. Fakat Bolşevikler ve Türk Doğu Ordusu Ermenistan’ı işgal edince bu ülkede Bolşevikler iktidara geldi. Kaçaznuni tutuklandı. 1921’de serbest kaldıysa da ülkeyi terk etti. 1925’te yeniden Ermenistan’a döndü. Mimarlık ve üniversite hocalığı yaptı. Fakat 1937’de Stalin’in “Büyük Temizlik Hareketi”nde tutuklandı. 1938’de öldü. Nereden baksanız kötü bir son.
Talat Paşa’ya Yurda dönmek bile kısmet olmadı. O, 8 Ekim 1918’de savaşın kaybedileceğinin anlaşılması üzerine istifa etti. 2/3 Kasım 1918 günü de başta kendisi olmak üzere bu partinin savaş politikasından, özellikle Ermeni kırımından sorumlu önderleri bir Alman denizaltısı ile İstanbul’dan kaçtılar. Kaçanlar Başkomutan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa, Tehcir sırasında İçişleri bakanı, 18 Ekim 1918’e kadar da başbakan olan Talat Paşa, Bahriye Nazırı Cemal Paşa, Dr. Nazım, Bedri, Teşkilatı Mahsusadan sorumlu Bahattin Şakir, Polis Müdürü Azmi Beylerdir. Bu liste, kaçışların özellikle Ermenilere uyguladıkları muameleden dolayı olduğunu anlatmaktadır. Belgeler yakılmış, bazı ifadelere göre de Dr. Nazım, İttihat Terakkinin ve Teşkilatı Mahsusanın yazışmalarını da yanında götürmüştür.
TALAT PAŞA HÜKÜMETLERİ YÜCE DİVAN’A SEVK EDİLİYOR
Tamamı İttihatçılardan oluşan Meclisi Mebusanda Ateşkesten iki gün önce (28 Ekim) başkanlığa bir önerge verilerek 1914’ten beri hükümetlerde görev alan bakanların yüce divanı sevkleri istendi. Bunlar Sait Halim Paşa ve Talat Paşa kabineleriydi. Savaş hükümetlerinin 10 maddede toplanan suçları içinde memleketi sebepsiz ve zamansız savaşa sokmanın yanında Ermenilere uygulanan göç ettirme ve öldürme yoluyla memleketin bir kan deryasına döndürülmesi de vardır.
4 Kasım günü Hükümetin de destek vermesi üzerine önerge kabul edildi. Sait Halim Paşa ve Talat Paşa kabinelerinin soruşturulmasıyla 44 kişilik 5. Şube görevlendirildi. Meclis başkanı İttihatçılardan ve eski bakan Halil Bey’dir. Komisyonun Başkanı Millî Mücadele Hükümetlerinde Eskişehir Mebusu ve Şer’iye Vekili olacak Abdullah Azmi Bey, kâtibi ise genç ittihatçılardan, Cumhuriyet döneminde başbakanlık yapacak olan Şemsettin Günaltay’dır. Yani İttihatçılar, savaş ve Ermeni politikalarına ortak olmayarak bunlardan sorumlu gördüklerini Yüce Divan’a sevk kararı almışlardır.
Aynı gün Ermeni ve Rum mebuslar, savaş sırasında 1 milyon Ermeni’nin 550 bin Rum’un öldürüldüğünü, 250 bin kişinin de Amele Taburlarında açlıktan ve yoksulluktan öldüğünü ileri sürdüler. 6 Kasım’da 5. Şube, Savaş kabinesi üyelerini teker teker çağırarak ifadelerini almaya karar verdi. 9 Kasım’da eski başbakan Sait Halim Paşa’dan başlayarak suçlamalar sıralandı ve savunmaları alındı. Fakat Enver, Talat, Cemal Paşaların ifadelerini almak, yurt dışına çıktıklarından mümkün olamadı. Sorgulamalar 12 Kasım’da bitti. 5. Şube sorgulama tutanaklarını Meclisi Mebusan matbaasında 358 sayfalık bir kitap halinde tarihinde bastırdı. Fakat bunları Yüce Divan’da yargılamak mümkün olmadı. Çünkü Padişah 21 Aralık 1918 günü Mebuslar Meclisi’ni dağıttı.
Özel Divanıharp Enver ve Cemal Paşaların 10 gün içinde teslim olmalarını, teslim olmadıkları takdirde yokluklarında yargılanacaklarını, mallarına haciz konacağını ve medeni haklarından yoksun edileceklerini ilan etti.
23 Kasım’da Ermeni göç ettirme ve kırım olaylarını incelemek üzere Hükümet tarafından bir kurul oluşturularak bunun başkanlığına Bitlis eski valisi Mazhar Bey getirildi. Ever ve Cemal Paşaları yargılamak üzere Kâzım Paşa başkanlığında bir Divanı Harp kuruldu. 26 Kasımda da Başkomutanlık Vekilliği ve Harbiye Nezaretinde seferberliğin ilanından beri yapılan yolsuzlukları incelemek üzere Harbiye Nezareti Müsteşarı Hilmi Paşa’nın başkanlığında bir komisyon kuruldu. 11 Aralık’ta da hükümet Edirne’den Bitlis ve Trabzon’a kadar ülkenin her tarafını 10 bölgeye ayırarak her birine Ermeni kırımını soruşturmak üzere birer kurul gönderilmesine karar verdi.
Üç gün sonra da olayın sanıklarını yargılamak üzere bazı merkezlerde 6’şar kişiden oluşan divanıharpler kurulması kararlaştırıldı. 15 Aralık’ta bunlardan ilki İstanbul’da kuruldu. Osmanlı kanunlarında “Tehcir ve taktil” suçunu cezalandıracak bir madde bulunmadığı için bu suçların “Silahlı çetelerin tenkili hakkındaki kararname”ye göre yargılanmasına karar verildi. İttihat Terakki bakanlarının İstanbul’da bulunanların yüzlerine karşı yapılan yargılamada, mahkemeye sunulan kararnamede suçun nitelemesi şudur: “Para ve mal yağması, ev ve ceset yakma, nüfus katliamı, ırza geçme, eziyet ve işkence gibi melanetler” Sanıklar tehcirden ötürü değil, tehcir sırasındaki cinayetlerden yargılanmışlardır.
Kararnameye göre: “bu suçların konusu münferit olaylardan ibaret olmayıp adları sayılan kişilerden oluşan bir merkezin kuvvetleri tarafından düzenlenen ve icraatının şifahi ve gizli emir ve talimatlar vermek suretiyle yaptırılması ve idare edilmesi şeklindedir.”
8 Mart 1919’da kurulan Özel Divanıharp, 5 Temmuz 1919 günü Enver, Talat, Cemal Paşalarla Dr. Nazım Bey’i yokluklarında idama mahkûm etti. Cezalar 13 Temmuz’da Padişah tarafından onaylandı. İttihat ve Terakki Merkezi Umumi yöneticilerinden başka Kâtib-i Mesuller ve tehcirde suç işlediği iddiasıyla bazı kişiler de için de yargılama yapılmış, bunların bir kısmı da çeşitli cezalara çarptırılmıştır.
KUVAYI MİLLİYE İTTİHATÇI OLMADIĞINA YEMİN EDİYOR
Ülkeyi savaşa sokan ve tehcirde suç işlediği belirtilen İttihat Terakki yöneticileriyle İttihatçılar da mücadele halindedir. Bir kısmı eski İttihatçılardan oluşan Sivas Kongresi’nde delegeler tek tek kürsüye çıkarak İttihatçı olmadıklarına yemin etmişlerdir. Ali Rıza Paşa hükümetinin temsilcileriyle Sivas Kongresi Temsil Kurulu adına Mustafa Kemal Paşa’nın 21 Ekim 1919’da Amasya’da imzaladığı protokole göre, “İttihatçılık anlamına gelecek her davranıştan kaçınılacak, tehcirde suç işleyenler cezalandırılacak”tı. Ertesi gün imzalanan protokolün maddelerinden biri de ittihatçılıkla lekeli, tehcire bulaşmış vb kişilerin seçilmemesi için çalışılacaktı.
MUSTAFA KEMAL HİÇ BİRİNİ ANADOLU’YA SOKMADI
İstanbul’dan kaçmış olan İttihatçı yöneticiler, Kurtuluş Savaşı boyunca Anadolu’ya sokulmadılar. 1921’de Sakarya Savaşı’nın verildiği günlerde Enver Paşa, Anadolu’ya geçme kararıyla Batum’a gelmiş fakat Mustafa Kemal Paşa’nın isteği üzerine Sovyetler tarafından Türkiye’ye girmesine izin verilmemiştir. Afganistan ordusunu yeniden düzenlemekte görev alan Cemal Paşa ise Türkiye’ye girme isteğiyle Mustafa Kemal Paşa’ya bir mektup gönderdi ve cevabını alamadan Ermeni intikamcılar tarafından Tiflis’te katledildi. Talat Paşa da Berlin’de Ermeniler tarafından katledildi. Sait Halim Paşa, Bedri, Azmi ve Bahattin Şakir de aynı akıbeti paylaştılar. Mustafa Kemal Paşa, yaşadığı dönemde Talat Paşa’nın kemiklerinin Türkiye’ye getirilmesini reddetti. 1926 İzmir Suikastı gerekçe gösterilerek son İttihatçılar da asıldı.
Görüldüğü gibi Kaçaznuni’nin ve Talat Paşa’nın politikaları ve buna bağlı olarak sonları da birbirine çok benzemektedir. Aslında bu durum Birinci Dünya Savaşı’nda rol alan unsurların tasfiyesiyle ilgilidir. Çarlık Rusyası devrilmiş, Almanya’da büyük bir ihtilal sonucu cumhuriyet ilan edilmiş, İngiltere, Fransa ve İtalya’da siyasi buhranlar baş göstermiş, Kafkaslarda siyasi durum tamamıyla değişmiş, Türkiye ise Talat Paşa politikalarını mahkûm ederek yeni bir hayata yönelmiştir.
Kaçaznuni’yi bahane ederek Talat Paşa’yı aklamak mümkün değildir. Türkiye halkı, ülkeyi savaşa sokanlardan biri olduğu ve tehcirde işlenen suçlardan ötürü Talat Paşa’yı reddetmiştir. (6 Şubat 2015)
İlgili Yazılar
Hepsini Gör* İNSİYATİF SAHİBİ YASA OLMALI / Başbakan otobüste bir şortlu kadını abdestimi bozuyorsun diyerek tekmeleyen adamla ilgili düşüncelerini...