"kalandar soğuğu"
***
"Kırlangıç yuva yapar karaağaç kovuğunda /
Bekarlar neler çeker Kalandar soğuğunda”
“Kalandar” sözcüğünü ilk kez geçen yıl maviADA dergisinde Şenol Yazıcı’nın bir yazısında duymuştum. Karadeniz yöresinde, özellikle Trabzon ve civarında Rumların zamanından beri kutlanan “yılbaşı eğlencelerinin” adıymış Kalandar.
Araştırdığım kaynaklardan Kalandarın, Rumi Takvimin ilk ayı olduğunu, Kalandar'ın birinci gününün yani yılbaşının da Miladi Takvim'e göre Ocak ayının 14. gününe denk geldiğini öğrendim. Karadeniz Bölgesinde, özellikle Trabzon ve çevre köylerinde ayrı bir önemi olan bu gece hâlâ kutlanıyor ve adına şenlikler yapılarak yaşatılıyormuş. Geleneksel olarak bu gecede çocuklar dışarı çıkıp evleri dolaşırlar, ellerindeki poşetleri evlerin kapısına koyup zile bastıktan sonra, ev halkının poşetin içine koyacakları hediyeleri beklerken de bu güne özgü bazı maniler söylerlermiş.
“Gece geldim kapınıza
Selam verdim yapınıza
Selamımı almazsanız
Daha gelmem kapınıza…
Geçtiğimiz günlerde “Kalandar Soğuğu” adlı filmin gösterime girdiğini duyduğumda bu gelenek ve okuduğum öykü geldi aklıma ilk olarak ve filmi merak ettim. Sosyal medyada yazılanlara göre, film son dönem Türk sinemasının yüz aklarından, bol ödüllü bir film.
Filmin yönetmeni Mustafa Kara; 2015’te 28. Tokyo Film Festivali’nde “En İyi Yönetmen” ödülünü alırken, katıldığı 6 film festivalinde de 12 ödül almış bu filmle. Yöresel oyuncularla yapılan filmin başarısı güzel bir rastlantı gibi duruyor ama aslında değil... 52. Uluslararası Antalya Film Festivalinde En İyi Kadın Oyuncu ödülüne layık görülen kadın başrol oyuncusu Nuray Yeşilaraz, aynı zamanda 10 yıllık bir tiyatrocu da... Güzel sanatlar alanında çalışmaları bulunan,resim öğretmeni olduğunu okuduğum erkek başrol oyuncusu Haydar Şişman'da Antalya'da "Uluslararası En İyi Erkek Oyuncu" ödülünün sahibi olmuş.
Çocukluk ve gençlik günlerim, Şehzadebaşı sinemalarında oynayan “Parçala Behçet” türü seks furyası filmlere denk geldiğinden sinemaya gitmeyi pek de sevmem aslında. Ancak başyapıt özelliği taşıyan ya da övgüsünü çok duyduğum bazı filmlere giderim.
İşte bugünlerde havanın soğuk olması ve filmle ilgili duyduğum övgüler sonucu, bir kahramanlık yaparak hem de tek başıma Kadıköy’de bir sinemada oynayan Kalandar Soğuğu filmine gittim ve izlediğim bu muhteşem filmle ilgili duygu ve düşüncelerimi sizinle de paylaşmak istedim.
Filmin konusu kısaca şöyle: Sisler içerisindeki Karadeniz’in Trabzon yöresindeki bir dağ köyünde, biri down sendromlu olan iki oğlu, yaşlı annesi ve eşiyle yaşayan Mehmet, bir yandan geçimini birkaç hayvanıyla sağlamaya çalışırken, diğer yandan da büyük bir tutkuyla dağlarda maden/altın rezervi arar. Çabalarının gitgide umutsuzluğa dönüştüğü anda aldığı bir haber Mehmet’i Artvin’de yapılacak olan boğa güreşlerine sürükler...
Film; Karadeniz’in tepesi dumanlı, yemyeşil dağlarındaki bir yayla köyünde geçiyor. Karadeniz’in hırçın, acımasız ama bir o kadar muhteşem doğasında dört mevsime yayılan çekimler muhteşem manzaralar sunuyor insana. O güzelliklerin içinde ürkerek kayboluyorsunuz adeta.
Filmin en önemli özelliği yoksulluk ve umutsuzluğun, o güzel ama sert doğada insanın yüreğini acıtacak kadar gerçekçi anlatılması. Değerli maden bulup, ailesini rahat yaşatmak umuduyla elindeki kazma-küreğiyle yalçın dağların zirvesine tırmanan Mehmet, umudun insana neler yaptırabileceğini çok güzel canlandırmış.
Bu filmdeki rolüyle 52. Antalya Film Şenliği ve 35. İstanbul Film Festivalinde En iyi erkek oyuncu ödülünü alan Haydar Şişman’ı yani Mehmet’i izlerken bir yandan öfkelendim bir yandan hüzünlendim. Umudun insanı nasıl zirvelere tırmandırdığını, umutsuzluğun ise yerle bir ettiğini yüreğimde hissettim sanki.
Filmin bütün yükünü taşıyan oyuncular aslında yörenin insanları. Belki de o yörede yetişip yaşadıkları için son derece doğal ve bir o kadar da başarılılar. Evin seksenli yaşlarındaki büyük annesi, hasta küçük çocuğu ve abisi kendi yaşamlarını oynadılar belki de. Karadeniz kadınının çilekeş yaşamını, doğayla iç içe yaşantısını, yoksulluğunu tüm çıplaklığı ile izlerken yaşadığım şehri, koşulları düşünüp iyice hüzünlendim.
O yeşil yaylaların sert doğasını ve bakir güzelliklerini Karadeniz’in küçük bir yöresinde görev yaparken az çok tanıma fırsatım olmuştu. Günün herhangi bir saatinde inen sisiyle dumanlanan dağları, kışın her tarafı kaplayan o bembeyaz soğuğu, baharda rengarenk açan çiçekleriyle yaylaları bir kez daha gezdim Kalandar Soğoğu’nu izlerken.
Baharda birden bire ortaya çıkıp her yeri kaplayan salyangozları satıp para kazanma umuduyla toplayan o çocukları izlerken hem irkildim hem içim acıdı Karadeniz insanının yoksulluğuna. Tek varlıkları olan hayvanlarına gözü gibi bakan, onlarla yatıp kalkan yöre insanını düşündüm, düşündüm… Film bittiğinde bir müddet yerimden kımıldayamadım, gerçek yaşama dönemedim. Allahtan bir anlamda “mutlu sonla” bitti de film, dolan gözlerimdeki yaşları saklayabildim.
Bir sinema eleştirmeni şöyle anlatmış filmi: “Mustafa Kara, “Kalandar Soğuğu”nda bir ‘atmosfer sineması’na imza atarken, natüralist öğelerden besleniyor. Boğaların, ineklerin, salyangozların ve daha nice hayvanın öne atılmasından karşımıza çıkanları tutarlı bir sinema diliyle servis ediyor.”
Kısacası Karadeniz'de son zamanlarda çekilen komedi filmlerinin dışında farklı türden ve son derece başarılı filmler çekilebileceğini anlatan bu filmi mutlaka izleyin derim.
Nurten Bengi Aksoy