top of page
Öne Çıkanlar

Suriyeli Çocuk / ZEKİ SARIHAN


SURİYELİ ÇOCUK


Zeki Sarıhan


Önceki hafta Kızılay’da meyve sergileri caddeye taşan bir marketten bir kilo kiraz aldım. Banka oturup bir arkadaşımı beklemeye başladım.


7-8 yaşlarında, esmerce bir çocuk, ayağımın ucundaki poşeti göstererek anlamadığım bir dilden mırıldanır gibi bir şeyler söyledi. Bana “Haci, haci!” diye hitap ettiğine göre onun bir Suriyeli sığınmacı çocuk olduğunu düşündüm. Zaten biraz ilerde herhalde Suriyeli olan bir kadın oturmuş dileniyordu. Çocuk da onun çevresinde dolanıyor olmalıydı.


Ömrümde hiçbir dilenciye para vermedim. Verirsem, bunun onların dilenciliğine son vermeyeceğini, hatta bu mesleğe devam etmeye özendirerek kendilerine yapılmış bir kötülük olduğunu düşünürüm. Bir akşam evime dönerken Kocatepe Camii’nin dibinde dilenen 14-15 yaşlarında bir kız gördüm. Ona, dilenmenin ayıp olduğunu, bir genç kız olarak başına iş açacağını uygun bir dille anlatım. “Tamam abi!” dedi. Ertesi gün gene oradan geçerken dilenmeye, gelen geçenden para istemeye devam ettiğini gördüm!


Yalnız “Açım, bir ekmek parası” diyenlere para vermek yerine söylemesi ayıp, bakkaldan ekmek, peynir alıp verdiğim, hatta en yakın lokantaya götürüp karnını doyurduğum olmuştur. İnsanlık halidir. Doğu veya Güneydoğu illerinin birinden Ankara’ya çalışmak için gelmişlerdi, söyledikleri gibi iş bulamamış parasız ve aç kalmış olabilirlerdi.


AYDIN KARDEŞLER LOKANTASI


Böyle insanlarla karşılaştığım zaman hep benim başıma gelmiş böyle bir durumu hatırlarım ve herhalde ölünceye kadar da unutmayacağım. 1965 yılıydı. Yeni mezun bir öğretmendim. Atamamı kalkınma hamlesiyle yanıp tutuştuğum kendi köyüme yapmaları için ricaya gelmiş, olumsuz yanıt alınca da memlekete dönecektim. Dönüş otobüsü ertesi gün sabah saat altıda Eski Garajlardan kalkacaktı. Mamak’ta bir pansiyonda geceledim ve pansiyoncuya beni saat beşte kaldırmasını rica ettim. Unutmuş! Uyandığımda saat altıya yaklaşmıştı. Koşarak Samsun asfaltına çıktım. Garaja doğru koşmaya başladım. Karşıdan bilet aldığım otobüs geliyordu. Durdurdum ve biletimi gösterdim. Şoför, yerime başka bir bolcu aldıklarını, yazıhaneye gitmemi ve beni akşam otobüsüne bindireceklerini söyledi. Gerçekten de biletimdeki yazılı koltukta çarşaflı bir kadın oturuyordu.


Fakat yazıhanede bana yeni bileti ancak para verirsem alabileceğimi söylediler. Oradaki zabıta karakolundan rica ettiysem de başaramadım. Cebimde yalnızca Samsun’a kadar götürecek 30 lira vardı. Bir de 25 kuruş! İster istemez bu 30 lirayı akşam kalkacak aynı şirketin otobüs biletine verdim ve kara kara düşünmeye başladım. Sabah kahvaltısı bile yapmamıştım. Yarın sabaha kadar ne yapacaktım? O 25 kuruşa bir gazete alarak söğüt ağaçlarının altında okudum, uyukladım. Fakat karnım da fena halde acıktı.


Eski garajda lokantalar vardı. Tavuk dönerler, sebze yemekleri camekanlardan görünüyordu! Acaba bunlardan birine girsem, halimi anlatsam, bana bir kap yemek verirler miydi? Ya beni yalancı bir dilenci sanırlar da isteğimi reddederlerse ne hale düşerdim?


İnsan böyle durumlarda cesur olup mutlaka bir çözüm üretmeli. Bütün cesaretimi toplayarak “Aydın Kardeşler Lokantası”ndan içeri girdim. Kasadaki kişiye, beklenmedik bir biçimde parasız kaldığımı ve aç olduğumu söyledim. Bana bir masa gösterdi. Garsona işaret etti. Önüme tepeleme dolu bir tabak türlü tabağı konuldu… Karnımı doyurdum, teşekkür ederek ayrıldım.

Yıllar sonra, Ankara’nın bir ilçesine gidecekken Eski Garajlara yolum düştü. Artık orada lokantalar falan yoktu. Birkaç esnafa sordum, Aydın Kardeşler Lokantasının ne olduğunu hatırlayan çıkmadı!

*

Suriyeli çocuk, bir kez daha kiraz poşetini gösterip bir şeyler söyledi. Benim kiraz aldığımı görmüş olabilirdi. Belli ki ondan istiyordu. Şu bendeki taş yürekliliğe bakın ki umursamadım ama eve varıncaya kadar neden bu hatayı yaptığımı da kendi kendime sorup durdum. Halen de soruyorum.


Türkiye’de sosyal güvenlik kurumu gelişti. Kimsesizlere, yoksullara devlet tarafından yardım yapıldığını, kimsenin salt açlık çekmediğini sanıyorum. Suriyeli göçmenlerin de kamplarda yedirilip barındırıldıklarını biliyoruz. Bununla birlikte bir yığın Suriyeli Türkiye’ye dağılmış durumda. Bu büyük göçe Suriye’deki muhaliflerin başkaldırmaları ve onları destekleyen Batı ülkeleri olduğunu da biliyoruz. Bu nedenle göçmenlere içimizden “Rahat dursaydınız da başınıza bu işler gelmeseydi” demek geliyor. Fakat bu durum ne onların trajedilerini önlüyor, ne de bizi rahatlatmaya yetiyor.

Geçenlerde, Akdeniz kıyısındaki bir kentten telefon eden arkadaşım, Suriyeli göçmenler yüzünden kentin yaşanmaz hale geldiğini, onların pis olduğunu yana yakıla anlattı. Kanımca konuya Esat rejimine taraftar olması nedeniyle çok politik yaklaşıyordu.

Kızılay’a seyrek iniyorum. İlk vardığımda Suriyeli çocuğun oralarda olup olmadığını araştırmam, rastlayabilirsem kendisine bir kilo kiraz vermem boynuma borç oldu… (14 Temmuz 2015)

Fotoğraf temsilî olup Googol’dan indirilmiştir.

İlgili Yazılar

Hepsini Gör

Rüya

son eklenenler
ADIyla ARA
Henüz etiket yok.
bizi izleyin
  • Facebook Classic
  • Twitter Classic
  • Google Classic
  • Wix Facebook page
  • Wix Twitter page
  • Wix Google+ page
bottom of page