Nurten Bengi Aksoy
BAHAR UMUT DEMEK DEĞİL MİYDİ?
“güneşe doğru ılık bir yol hikâyesi başlar;
önce cemre, sonra nevruz, sonra bahar...”
Adım toprak, yıllardır bir yamaçta yer alan, çevresindeki araziden hafif yüksek, kimsenin uğramadığı küçük bir bahçedeyim. Tek başıma, yapayalnız, kupkuru ve karanlık mı karanlık…. Kaç mevsim yaşadım kim bilir burada, böyle bir başıma? Kaç mevsim, kaç kış, kaç bahar geçti üstümden bilmiyorum. Soğuk, ıssız ve bir başımayım kaç vakittir.
Altım kayaymış, bahçeyi kurarken dolgu yapmışlar bana, çevreden toprak getirip, yükselmişim yanımdan yöremden. Çevreme tepeden bakmak başlangıçta hoşuma gitse de felaketime neden olmuş. Su tutamıyorum, yağan yağmur, eriyen kar dört yanımdan sızıp başka bahçelere kaçıyor. Bahar gelince de onlar hoş bir yeşille, donanıyor, rengârenk, bin bir çeşit çiçek doluyor, börtü böcek ziyaretlerine geliyor, bense boz bulanık bir toprak olarak kalıyorum, öyle de yalnız. Bazen yanımda yöremde bir kaç ot yeşermeye kalkıyor; ama öylesine susuzum ki daha bir parmak boy veremeden kuruyup kalıyorlar benim gibi.
İşte kış mevsimi bitiyor; yine ne çok kar, ne çok yağmur yağdı. Ne sert fırtınalar esti, ne ayazlar oldu… Ama yağan aktı gitti üstümden, bir damla yağmur bile işlemedi içime, o sular erişemedi bir türlü yüreğime.
Sonra bir gün, kış mevsiminin son günlerinden birinde biri geldi bahçeye. Uzun uzun baktı bana... Ne kadar da verimli bir toprağa benziyor, diye söylendi kendi kendine. Belki biraz eşelersem bahara çiçekler açar üstünde. Sonra usul usul işlemeye, adeta okşamaya başladı sevgiyle toprağı, yani beni...
Yumuşacık ellerini duyumsuyordum sanki, elindeki beli üstüme her vurduğunda. Aslında içim acımıyor değildi. Yıllar sonra ilk defa biri ilgileniyordu benimle. İçimde bahar yağmurları gibi ılık ılık bir şeylerin aktığını duyuyordum. Belki de yıllardır ölüp yok olduğunu sandığım duygularım benimle birlikte yeniden kabarıyordu.
Oysa ben yıllardır bir mezar toprağı kadar sessiz, içimde taşıdığım ölü ruhlarla baş başa değil miydim? Ne oluyordu bana böyle ?
İçin için sevinirken korkuyordum aslında. Yeniden hayata dönüp can verecek miydim duygularıma ?
Sonra baharın ilk günlerinden birinde borular bağlayıp uzaklardan su getirdi, ilk suyu, can suyumu verdi o sevgi dolu eller, kabuk tutmuş yaralarımı kanırttı usulca; acıtmadan, kanatmadan. Sanki kan yürüyordu damarlarıma, içim ısınıyordu. Bu vakitsiz gelen ılık sevgi havası kandırıyor muydu beni. Şaşkın badem ağaçları gibi aldanıp çiçeklerle donanmalı mıydım baştan aşağı. Ama ya vazgeçerse, ya bırakırsa beni...Ya karlar yağarsa çiçeklerimin üstüne...
Aslında biliyordum, bu benim görüp göreceğim son "ilkbaharımdı". Ben şimdiye kadar her ilkbaharda hep sonbaharı, hatta kışı yaşamıştım. Sonra baharı görmeden yazın kavurucu sıcaklarında kurumuş solmuştum yapraklar gibi.
Şimdi ne oluyordu ki bana böyle. Yoksa yeniden baharı mı yaşayacaktım. Aslında yorgunum, bitkinim, umutsuzum; ama bu bahar bir başka geldi, o sihirli el tohum saçtı her yanıma. İçim kıpır kıpır, son bir umutla o tohumları sarıp sarmalamak istiyorum. Yeniden rengarenk çiçekler açsın istiyorum üstümde, yüzümde. Yeşil otlar bürüsün istiyorum her yanımı.
Bahar geldi işte yeniden; cemreler düştü, nevruz bile geldi... Güneş ufaktan yüzünü gösteriyor, bulutlarla kavga etse de. Sıcacık ışıkları kıyıdan kenardan ısıtıyor ruhumu. Umut çiçekleri baş veriyor dallarımda.
Ziyaretime kuşlar, kurtlar, böcekler geliyor, artık yalnız değilim, gece gündüz canlı kaynıyor üstüm… Karnındaki yavrusunu bekleyen kaygılı ceylanlar bile geliyor. Benim gibi kaygılı ceylanlar…
Tabi ki kaygılıyım, alıştığım, bildiğim değil ki… Beklemedeyim gene, o çiçekler bunca kardan kıştan sonra meyveye duracak mı diye... Ya bakımı bırakırsa, suyumu vermezlerse düzenli, kuruyup gidersem öyle…
Umudumu yitirmeden beklemedeyim; çünkü BAHAR UMUT DEMEK değil midir ?