UĞUR MUMCU
UĞUR MUMCU
ÖNER YAĞCI
25 Ağustos 1975 günkü “gözlem”indeki o görkemli “Sesleniş”inde “Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün bile, karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına, Batı uygarlığı adına, bizleri bir şafak vakti ipe çektiler. Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...” diyen Uğur Mumcu, 1942, Kırşehir doğumlu bir “bozkır çocuğu”dur. Yön’de başlayan gazeteciliğini 1960’lı yılların devrimci yayın organları olan Türk Solu, Devrim, Ant, Yön dergilerinde sürdüren Mumcu’nun güçlü hukukçuluğunun temelinde Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi vardır. 1975’ten başlayarak öldürüldüğü 24 Ocak 1993 gününe kadar Cumhuriyet’teki “gözlem”iyle buluşturur okurlarını, aydınlatır, coşturur, bilgilendirir, sarsar, hüzne boğar, sevindirir...
24 Ocak 1993; Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü gün, Türkiye toprağının unutmaması gereken günlerinden biridir. Ondan kalan ilkeleri, onurlu yaşamı, genç yaşamında toplumumuzun aydınlığına sunduğu onlarca kitap, kitaplaşmayı bekleyen yüzlerce yazıdır. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı “um:ag”, onun ilkelerini yaşatıyor, tüm yazdıklarını kitaplaştırıp yayımlamak için çaba harcıyor.
Uğur Mumcu, “bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunmaz” ilkesini ülkemizin gündemine hiç çıkmayacak biçimde yerleştiren bir düşünce adamı. Ülkemizde araştırmacı gazeteciliğin, öncüsü. Bağnazlıklara, yobazlığa, teröre karşı gözüpekliğin ve akılla, bilgiyle savaşımın simgesi. Terörün kaynağı silah kaçakçılığının, mafyanın, şeriatın kaynağı İslami sermayenin, dış kaynaklı bölücülüğün amansız izleyicisi ve elbette hedefi. Abdi İpekçi suikastının giz perdelerini aralamaya çalışan, Papa suikastının arkasındaki gerçeği araştıran, mafyanın ve işbirlikçilerinin ipliğini belgelerle pazara çıkarmayı başaran bir örnek ve usta gazeteci, düşünce adamı… Ödünsüz Atatürkçü; Cumhuriyetçi, laik, halkçı, demokrat, devrimci. 68 kuşağının yürekli, öfkeli, devrimci, genç, bilge konuşmacısı. Düşündüklerini yazan, yazdıklarıyla aydınlığımıza onlarca kitap katan, ülkemizdeki iki baskı döneminin, 12 Mart ve 12 Eylül’ün direngen yazarı. Bilgiyle sanatı, sanatla insanı, insanla siyaseti, siyasetle bilgiyi buluşturan aydın...
“Uğur Mumcu’ya Armağan, Hükümetin Namusu, Uğur Mumcu Kitabı, Vurulduk Ey Halkım, Uğur Mumcu ve 12 Mart ve Uğur Mumcu Cinayeti, Suikast Raporu” gibi kitaplarla selamlanan Uğur Mumcu’nun araştırmacı gazeteciliğinin ürünleri “Mobilya Dosyası, Silah Kaçakçılığı ve Terör, Ağca Dosyası, Papa Mafya Ağca, Tarikat Ticaret Siyaset, Rabıta, 40’ların Cadı Kazanı, Kürt-İslam Ayaklanması: 1919-1925, Kürt Dosyası”dır. “Sakıncalı Piyade, Büyüklerimiz, Söz Meclisten İçeri, Sakıncasız, Liberal Çiftlik” siyasi gülmece örneğidir. Söyleşilerden oluşan kitapları, “İnkılap Mektupları, 12 Eylül Adaleti, Bir Uzun Yürüyüş, Kâzım Karabekir Anlatıyor, Aybar İle Söyleşi, Gazi Paşa’ya Suikast”; güne tanıklık kitapları “Bir Pulsuz Dilekçe, Suçlular ve Güçlüler, Çıkmaz Sokak, Tüfek İcad Oldu, Terörsüz Özgürlük, Devrimci ve Demokrat, Sosyalizm ve Bağımsızlık, Tarikat Ticaret Siyaset” ve yazılarından oluşan 40 ciltlik dizideki kitaplardır. Ayrıca um:ag’ın hazırlayıp sunduğu, “Saklı Devletin Güncesi Çatlı vs., Gazetecilik, Polemikler, Uyan Gazi Kemal, Dost Yüzlerde Zaman” ve “Uğur Mumcu Bütün Yazıları Dizisi”ndeki 40 kitap daha.
Tüm bu kitaplarıyla Uğur Mumcu aydınlığı yaşamımıza güzellikler, demokrasi savaşımımıza güç kattı, bilgimizi özgürlüğümüzü çoğalttı; duygularımızı ve düşüncelerimizi zenginleştirdi. Yaşamıyla, yazdıklarıyla olduğu kadar ölümüyle de demokrat, devrimci, laik, yurtsever insanlara direnç sunmasını bilen Uğur Mumcu aydınlığına kendi sözleriyle, Sesleniş’inin son cümleleriyle merhaba: “Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi... Bir gün sesimiz hepimizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi... Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkım unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi...”