top of page

Raşel Rakella Asal ve Volga Hüznü




'Geçmiş'in kaygan, yumuşak dokusu ile 'şimdi'nin durağan dinginliğinde dans ediyorum, diyor sevgili Rakella. 'Volga Hüznü'nde dolaşmaya başlamadan önce, okuru bu cümlelerle göreceklerine, yaşayacaklarına hazırlıyor. Anılar yazar için melon şapka takmış, ensesine küçük bukleler dökülen genç bir adam. Belli ki Volga Hüznü’nü yaşarken, okuru ile birlikte, anılarla dans edecek.


Yazar, temiz, çapaksız ve akıcı diliyle Rusya sokaklarında dolaştıracak bizi? Albümü aralayıp yazmayı deniyor. Kalemini kâh şiirin o eşsiz tadına daldırıyor kâh bir kameranın gözüne oturtuyor okuru.


Volga Hüznü bildiğimiz gezi kitaplarına benzemiyor. İlk St Petersburg'a uğruyoruz. Şehrin kurtuluş hikayesini, gelişimini zorluklarla geçen 900 gününü okuyoruz. Neva nehri gözlerimizde canlanıyor gözlerimiz satırları takip ederek akıyor.


Moussorki tiyatrosunda Raşel Rakella Asal'ın yanına oturup Giselle bale gösterisini izliyoruz. Bale onun için dilsiz bir söyleşi, hareketlerle, figürlerle ve seslerle anlatılan canlı ve konuşan bir resim


Sarayları, müzeleri merakla okurken, dilindeki akıcılık bizi de yaşadığı duygu ve görüntü karmaşasının içine çekiyor. Tarih elimden kayıp gitmiş, ben ona tutunamamışım diyor ve yer yer gördüğü manzaralar aklında bir fotoğraf karesine dönüşüyor. Yaşadığı duygu seli onu bir çeşit kendi yaşamını ve anılarını sorgulamaya götürüyor. Kitap boyunca yalnız Rusya'yı değil yazarın çağrışımları ve anıları ile bir Paris'te buluyoruz kendimizi bir Maxim Sali'nin o hazin hikâyesinin içinde.


Rus edebiyatından Tolstoy, Dostoyevski, Çehov üzerine verilen bilgiler, yapılan tespitler elimizdeki kitabı daha farklı ve doyurucu bir boyuta taşıyor.


Sanat tüm duygularımızın bir tin olarak ruhumuza düşen bir özeti miydi? Bu soruya rastlayınca kitabın kapağını gözlerimle birlikte kapatıp uzun uzun düşünüyorum. Yazar görüneni ve görünenin ardındaki duyguyu, görülemeyeni de anlatıyor sanki.


O zaman yaşamak nasıl? Nereye kadar? Doğru yön hangisi?, Belki de bilgelik hiç sorgulamamak demekti. Bir solukta okunmuyor Volga Hüznü. Durup düşünerek, düşünürken özleyerek tadına ağır ağır vararak okunabiliyor. İçinizden sorduğu sorulara yanıtlar veriyorsunuz, elinizdeki kitapla sohbet ediyorsunuz. Zaman özür dilemedi benden. Çekip gitti. Çünkü zaman, tanrının haylaz çocuğudur diyorum usulca. Raşel Rakella'nın gülen gözleri geliyor aklıma, gülümsüyorum. Bu kez çok ara verdin hadi devam et diyor kulağıma.


Ladoga Gölü’ndeyiz, kahraman göl de diyorlar ona, oradan Onega Gölü’nün serin suları ile kucaklaşıyoruz.


Sonra birden Beethoven Ay Işığı Sonatı çınlıyor kulaklarımda, sözcüklerin ritmi sanki Ay Işığı Sonatı ile uyum içinde. Selene ve Endymion'nun hikâyesi içinde biz de nehrin sularına akıyoruz ve yolumuz Kizhi adasından geçiyor. İsa'nın yüz değiştirmesi kilisesi insan zekâsına hayran bırakıyor bizi. Otuz altı yıl süren bir acının böyle bir sanat eserine dönüşmesi karşısında sanatçının önünde saygıyla eğiliyorum.


Kiliseler, manastırlar, kasabalar arasında Çehov'un pazar günleri kilise korosunda ağabeyleri ile söylediği ilahiler eşliğinde, okuru da büyülü bir yolculuğa çıkarıyor.


Barajlar, kanallar ve Volga üzerinde akmaya devam ediyoruz, roman kahramanları selamlıyor bizi. Kivilov, Şatov, Raskonikov?


Volga Hüznü üzerine yazılacak çok şey var, iyi bir okuru tatmin etmenin ne kadar zor olduğunu bilen ve yazmayı deneyen biri olarak bu kitabı çok sevdim. Eline ruhuna, samimiyetine sağlık sevgili Raşel Rakella?




Etikete göre ara
Henüz etiket yok.
ÖNE ÇIKANLAR
son postalar
Arşiv
bottom of page