BAYRAM ŞEKERİ
*
Selim Amca altmış iki yaşında, bir memur emeklisiydi. Birkaç yıl önce de eşini yitirmişti. Çalışırken bin bir zorlukla biriktirdiği parasına emekli ikramiyesini de katarak bir daire satın almıştı. Yetişmiş bir kızı ile bir oğlu vardı. Başka kentlerde oturuyorlardı. Arada bir onların yanına gider, çok kalmadan geri dönerdi. Evinden başka yerde huzur bulamazdı doğrusu. Karısıyla geçirdiği güzel günlerin hayali de olmasa hayat çekilecek gibi değildi.
Oturduğu bu kenti bırakıp gidemezdi de. Nereye gidecekti hem? Oğlunun yanına varsa gelin rahatsız olurdu. Kızına gitse damat... Şu yalnızlığı olmasaydı tek.
Bazen içinden "Ah Fadime ah! Beni yalnız koyup gitmeyecektin bu dünyada" diye geçirmez de değildi.
Kendisi gibi emeklilerle kentin parkında buluşur söyleşirlerdi. Akşama doğru ise üzgün üzgün yola koyulurdu.
Bu bayram da evde yalnızdı. Oysa bayram öncesi hem oğlu hem de kızıyla telefonda konuşmuştu. Hiç biri "Baba buraya gel" dememişti. Bayramı torunlarıyla geçirseydi ne iyi olacaktı. Çocuklarından bir şey beklemiyordu ama torunları belki onlara benzemezdi. Özlemişti de kerataları. Hiç olmazsa birini yanına gönderselerdi. Bayramı yalnız geçirmezdi. Nerde onlarda o düşünce.
Bayram sabahı güzelce giyindi. Tıraş oldu. Namazdan sonra beklemeye başladı. Neyi beklemek? O da biliyordu bekleyecek bir şey yoktu. Ama adetti. gelenlere şeker tutmak, içeri buyur edip söyleşmek, el öptürmek...Gerçi eski bayramlar gibi değildi artık, tadı kaçmıştı. Yine de bekleyecekti. Belki bir dost gelir bir iki laflardı. Hiç kimse gelmese de çocuklar gelirdi. Onlar için bu kez iyi şekerden almıştı.
Uzun bir süre bekledi, ne gelen oldu ne giden. Arada bir kapıyı açarak asansörün kapısına baktı. Kimsecikler yoktu."Hayret, bayramlar mı kalktı ne ? Ya çocuklar, ya çocuklar, onlar neden gelmiyor?" diye mırıldandı.
Kapıyı açık bırakarak gelenin görülebileceği bir yere sandalyeyi çekip oturdu. Karşı komşuya gelenler bile olsa evde olmadıklarını yazlığa gittiklerini söyleyecek, evine buyur edecekti.
Sandalyesine yaslanıp bir süre beklemeye başladı.
Şeker tabağı ise yanındaydı. Gelenleri görünce kalkacak hemen tutacaktı. Ama gelen giden yoktu.
Adeta sandalyeye çakılıp kalmıştı. Gözleri yolda, ne kadar oturduğunu bilemedi. Boynu sağa doğru hafifçe eğili kaldığından tutulmuştu. Birden fırlayarak yanıbaşındaki şeker tabağını kapının önüne fırlattı. Avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı.
-Bayram,bayraaam, bayraaamm!!!