top of page

Bir Halk Ozanı:Feyzullah Çınar


Popüler kültürün bir gece de var edip büyüttüklerinin yanında adı hiç geçmedi. Oysa o alçakgönüllü hayatına sığmayan bir devdi. Parayı "el kiri" gören "gönül dili" hiç susmayan ama adı ancak alan ilgilisince bilinen bir dev halk ozanı:FEYZULLAH ÇINAR

*


1983 yılında 24 ekimde hayata gözlerini kapadığında 45 yaşındaydı. Ankara belediyesi temizlik işlerinde çalışıyordu. Kendini kötü hissedince bir banka oturdu. Orada kalp krizi geçirdi. Gözlerini yumdu. Kapattığı iki gözü ile insanlığı ile, medeniyeti ile, sanatı ile, tüm güzellikleri ile gözünü açtığı insan sayısı belki milyon kişiydi. Elindeki süpürgesi sahipsiz kalınca sorumlusu olduğu sokağın çöpleri de kımıldamadan kaldılar öylece. Belki de sokağın çöpleri de ona bağlanmıştı. Başkasın süpürülmek istemiyorlardı belki de. İstese çok paralar kazanabilirdi. Para denince geri durdu, sanat denince öne çıktı. Parayı hep 'el kiri' görürken 'gönül dili'ni hiç susturmadı. Geçtiği yerlere uçuşan sarı yapraklar düşünce geri dönüp sevgiyle topladı yerden onları. Geriye sadece bunun için döndü.


Feyzullah Çınar. 33 senedir yaşamıyor olsa da ettikleri, yaşattıkları, ürettikleri, öğretileri ile ölümsüzler içinde çok mühim bir insan. Hep 'değeri bilinmeyenler' diye anlatırız ya, Feyzullah Çınar'ın değeri çok bilindi. Dünyanın saygın halk düşünürleri, halk önderleri, halk ozanları arasında yer almıştır. Bizde de bilinir ama yurt dışında belki bizden daha çok tanınır. Etnik sanata, halk sanatına önem veren, araştıran-inceleyen yabancı ilim ve sanat adamlarının dünyasında en özel yerde yer alır. Feyzullah Çınar'ı inceledikçe, öğrendikçe ne kadar mühim ayrıcalıklar taşıdığı belli oldukça onu daha da tanımak için en uzun zamanlarını ayırmıştır batılı araştırmacılar.


1937'de Sivas'a bağlı Çamağa köyünde doğduktan 13 sene sonra sonra kabul gören bir ustalıkla türküler çalıp söylese de 6-7 yaşlarında hissetmeye başlar içinde yuvalanmaya başlayan yeteneğini. İlkokul çağında, okuma-yazma öğreneceği yaşında kendi yaşama alfabesini kimseden ders almadan öğrenmeye başlamıştır. Alfabenin ilk harfinin nasıl söyleneceği öğretildiği çağında Feyzullah Çınar, sanatının ve fikirlerinin ilk seslerini kalbinde titreştirmeye başlamıştır.


1950'lerin başlarında 14 yaşına geldiğinde artık çok özel bir saz ve söz ustası olma yoluna başlamıştır. Çocukluğunda çobanlık yaparken toprak, emek, üretim sorgulaması yapar. İlk direniş bilinci, ilk isyan türkülerinin hissi böyle oluşur. Toprağı ekmenin, topraktan ekmek çıkarmanın çabalarına karşı tükettirme sisteminin işleyişine ilk tanıklıklarını yaşar çobanlık yaparken. Hasatın, alınterinin, kardeşlik ve dostluğun etkisiyle o yaşlarında söylediği türküler plaklara kayıt edilmez ama dinleyenlerin yüreklerine işlemektedir. Plak üzerine basılmayan ilk türküleri hislere seslenerek zaman geçtikçe bozulmayacak bir kayıt gibi olmuştur sanki. Yaşadıkça, baktıkça, duydukça, konuştukça her geçen gün halk için en iyi duruşu, en dostane söyleyişine varır.

İstanbul'a göç eden Feyzullah Çınar ilk plağını 1966 senesinde çıkarır. Plağın bir yüzündeki 'Fazilet' adındaki deyişi ile büyük yankı uyandırdı. Çalma ve söyleme farkı dinleyenleri alışılmadık bir duyguya götürürken bağlama çalan dönemin ünlü halk ozanlarınca kabul gördü. Sonrasında en az 100 adet 45 lik plak yaptı.


1969 senesinde Fransa'ya gitti Feyzullah Çınar. Fransa'da 2 uzunçalar (LP) çıkaran Çınar, 1 adet de Almanya'da yaptığı LP bulunuyor. Bu 3 plak günümüzde arşivcilerce en aranılan, en değerli etnik plaklar içinde yer almaktadır. Fransa'da bir üniversitede kendisi için 'kürsü' kurulan büyük ozan kendi alanında bilinen, tanışılmak istenen, hayranlık duyulan büyük bir ustadır. UNESCO tarafında da ödüllendirilen ve fikirleri, sanatı tanıtılan Çınar bir süre sonra Türkiye'ye döndü.


Yurt dışına gitmeden önce ve döndükten sonra yurdun hemen her yerinde konserler verdi. Alevilik, bektaşilik kültürünün, medeniyetinin ülkedeki en etkin savunucularından biri olmakla birlikte tüm hayatını insan sevgisi, barış ve özgürlük üzerine kurdu. Gerek türkülerinde ve gerekse diğer eylemleri içinde halkın emeğinin sömürülmesine, sistemin haksız işleyişine başkaldırdı. Pir Sultan Abdal'ın 20. yüzyılda temsilcisi olduğuna inanılmaktadır.


''...muharremde ağlar sazım, deli gönül açılıp şad olma, gel gör neler var, azıyor gardaş, geldim şu aleme, ben yana yana, kerbela, kimsenin hatırını yıkmaz idim, ötme bülbül ötme, kara bahtım, ölüm yavaşça yavaşça, hizmet verdiler, her sabah her seher, engin ol deli gönül, bu nasıl gurbettir, dost, esmerim, eser badı sabah, gargalar, gönlüm yastadır, zülfü siyahım, felek bizi attın gurbet ellere, kara bahtım, neye güveneyim, aman ha aman, bayram günü, beddua, çamşıhı, güllerim soldu, yar cefasıdır, ya ali, merhaba, kerrar aşkına, çürüyüp kaldım, türlü libas, tez gel, aşkın çilesi, ikilik kalsın birlik olsun, bizim gençler yılmaz yılmaz, evelce halimiz nedir, size soruyorum beyler, kzılırmak, dikkat et sözlerine, özüm meydanda, erenler meclisi, kınamayın beni, haydar haydar, oy felek, maraşa ağıt, hacı bektaş, fazilet, gam elinden, mezhebimde sual olursa, ciğerimde yara var, atatürk, güneşim tez gel, hudey hudey, kırat semahı, özgürlüğün kutsal tacı, yaralar beni, vardım kırklar kapısına, parasız, ağlayı ağlayı gezdim, kul olayım kalem tutan ellere, yeşildere, yürü bre hızır paşa, dolanı dolanı gelir, kınamayın beni, yastadır deli gönül yastadır, dağlar merhaba, göz etme gönül, derdimin dermanı ya ali, şah hüseyin, 24 ayar aleviyim, seçelim gardaş, bu mu sosyal adalet, çek gidelim arabacı, azraile can vermem, belimiz bükülmeden gel, bahar kokarlar çocuklar...''


200''den fazla eseri plak olarak olarak çıktı. Bilinen türküleri daha önce duyulmayan bir duyarlılıkta, özgüvenle söyledi. İlk kez kendisinden dinlediğimiz eserleri ile de ölümsüzleşti. Nerde insanlık varsa orada bağdaş kurdu çaldı söyledi, muhabbet etti. Nerde barışık bir hal görürse oturdu çaldı söyledi, dostluk kurdu.Lakin nerde bir haksızlık görürse de sazının tellerine hışımla vurdu, sözünü budaktan esirgemedi. Gür sesi, kendine has söyleme biçimi ile bazen bir baba şefkatiyle söylerken türkülerini kimi zaman da bir gurbet türküsünde memleketine olan aşkını anlatırken bastığı toprakları sanki inletti. Yurt içi ve yurt dışında binlerce konser verdi. Kendisini dinlemeye gelenler, kendisini görmeye gelenler yüreklerine birer sevgi mektubu yazılmış gibi döndüler giderken. İnsan olmanın, gururlu olmanın, hürmetli olmanın, hürmet görmenin güzelliğini kalplerine işleyerek döndüler onun yanından.


Feyzullah Çınar için bir tanıtma yazısı yerine geçebilir mi bu kelimeler. Bence hayır. Hakkında yüzlerce makale, yüzlerce değini, yüzlerce röportaj ve diyalog yapıldı. Döneminde kendine uygun gazete ve dergilerde haberleri çıkardı hep. Yetti mi onun bu kişiliğini, sanatını tanıtmaya, bence hayır.


Parayı duyunca bir adım geride durdu. Sanatının, fikirlerini karşılığını paraya çevirmedi. Bir sonbahar günü bir Ankara sokağında düşen sarı yaprakları yerden toplarken durdu kalbi. Uluslararası üniversitede kürsü adı vardı ama, UNESCO kültür değerleri arasında işaret etmişti ama, 100 den fazla plak çıkarmıştı ama, milyonlarca insan onu en az bir kere dinlemişti ama o, bir sonbahar günü kurumuş yaprakları yerden toplarken kalbi durdu ama belki de solgun yapraklara can veriyordu yeniden.


Sevgimizle uyu Feyzullah Çınar. 'değeri bilinmeyenler' olarak anmak istemem. Değerin bilindi. Yeteriz bu kadar. Az değiliz. Yaşamadığın yıllar çoğaldıkça seni kalbinde yaşatanlar da hep çoğalacaktır.


(Halil Özden)

Etikete göre ara
Henüz etiket yok.
ÖNE ÇIKANLAR
son postalar
Arşiv
bottom of page