top of page

FRİDA KAHLO





Bir yaşam, onu hak ettiğiniz sürece var olur ve sizi de var eder. Buna en iyi örnek Frida Kahlo’nın hayat hikâyesi olsa gerek.


Var olma çabasını resimleriyle ortaya çıkaran ve özel yaşamı, politik düşünceleriyle filmlere ve kitaplara konu olan bu yirminci yüzyılın en popüler sürrealist ressamı; imgelerinin, duygu yoğunluğunun, fiziksel ve psikolojik acının en yalın açıklamasıyla tuvallerinde hayat bulur. Resimlerinde nesnelleşmiş bedeniyle, bedenine ait her organın acı dolu ama umutlu çığlığı hissedilir. Duygularının bütünlüğünü bedeni ile sağlama mücadelesinin bir eseridir. Çektiği acılar mücadelesini besler. Kendisini sürrealist olarak değerlendirenlere "Ben sürrealist bir ressam değilim. Asla hayallerimi resimlemedim. Yalnızca kendi gerçeğimi resimledim" der.


Frida, 1907 yılında Mexico City’nin güneyindeki Coyoacan’da, Macar Yahudisi fotoğrafçı Wilhelm Kahlo ve Kızılderili asıllı Matilde Calderon Gonzales’in dört kızından üçüncüsü olarak dünyaya geldi. 6 Temmuz 1907 günü doğmuş olmasına rağmen, doğum tarihini, Meksika devrimi'nin gerçekleştiği 7 Temmuz 1910 günü olarak ilan etmiş, yaşamının modern Meksika'nın doğuşuyla başlamış olmasını istemiştir. Bu bile onun aykırılığını ve bu dünya üstünde yaşamanın bilincine vardığını gösterir.


Frida Kahlo bunu 60 yıl kadar önce insan vücudundan yararlanıyor. Vücut parçalarını kullanıyor.

Resimlerinde kanlı doğum ve ölümler, fetüsler, cesetler, vücutlardan ayrı organlar vardı. Kahlo'nun bir başka belirgin özelliği de modern aşırı kültürel eğilimlerin çalışmalarının öncülüğünü yapması, zamanına göre hayli cesur bir yaklaşımla görünen ve görünmeyen arasındaki değişken sınır, olumluya doğru bir ilerleme için duyulan güçlü çekim, değişim, bedenin dış objelerce ele geçirilmesi ve beden/zihin, dış/iç gibi geleneksel ayrımların parçalanması gibi konuları işlemesiydi.


Belki de bir söyleme göre, dışarısının, içeriyi göstermesine izin veriyor, deriyi ortadan kaldırıp yaşamın içini dışına çeviriyordu. Asıl yaşamın başladığı noktayı sergiliyordu.

Tanrı bazen zar atmayı sever. Bu hayatın Tanrı tarafından belirlenmiş şansından başka bir şey değildir. Sonucu iyi ya da kötü olabilir.


Tanrı, Frida için ilk zarını altı yaşındayken attı. Geçirdiği çocuk felcinin sonucu olarak bir bacağı özürlü kalan Frida’ya, "Tahta Bacak Frida" denmiştir. Bu özrüyle başetmesini bilen Frida, gençkızlık çağında, dönemin en iyi eğitimini veren Ulusal Hazırlık Okulu’nda okudu. Bu okul, onu sanat, edebiyat, felsefe gibi alanlara yönlendirdi. İlerde Meksika düşün yaşamının önemli isimleri olarak anılacak Alejandro Gomez Arias, Jose Gomez Robleda, Alfonso Villa okul arkadaşları oldu. Okulda, anarşist bir edebiyat grubuna dahil oldu; güçlü bir kişilik oluşturmaya başladı.


Ama Tanrı, onun için zarını bir kere attığında Frida on dokuz yaşındaydı. Okuldan eve dönerken bindiği otobüsün tramvayla çarpışması sonucu çok kişinin öldüğü kazada, trenin demir çubuklarından birisi Frida’nın sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıkmıştı. Kazadan sonra tüm hayatı korseler, hastaneler ve doktorlar arasında geçecek; omurgası ve sağ bacağında dinmeyen bir acıyla yaşayacak, 32 kez ameliyat edilecekti.







Etikete göre ara
Henüz etiket yok.
ÖNE ÇIKANLAR
son postalar
Arşiv
bottom of page