top of page

“parça tesirli” Altay Öktem





“O yüzden kimseyi öpmüyorum nice zamandır. Kendimi ıskalıyorum… Bile bile ıskalıyorum. Dayakları, kuleleri çoktan kanıksadım zaten. O yüzden tatara titiri, toplumsal bilinç, kitlesel duyarlık, ulusal kalkışma falan deyip durmuyorum gazetelerin köşe yazıcıları gibi”

Altay Öktem’in, yasakmeyve yayınlarından çıkardığı parça tesirli adlı şiir kitabı, 2013 yılında ikinci baskısıyla yeniden okurla buluştu. “şarkılı gece” ve “derin dünya” adlı iki bölümden oluşan on dokuz şiir seçkisi…“Aynadaki Narkissos” gibi yüzünü seyrederek şiir yazan doktor; şair kimliğiyle de, sanki okura “birbirimize çılgınlar gibi yalan söylemeye başladığımız günden beri, edecek çok laf, “parça tesirli” söyleyecek söz kalmadı. Hal böyle olunca, eski defterlere sığınıyor insan. Oralardan bir şeyler çıkarıp bir parça anlam arıyor. O yalan sarmalı her tarafımızı kuşattıkça azala, çoğala yaşıyoruz bilerek, bilmezden gelerek dura, kalka, “şarkılı gece”lerle, “derin dünya”ya katlanıyoruz” diyor. Anılmaktan çok anmayı seviyor. Hep bulunduğu yerde değil, çoğu zaman arandığı yerde var olmak istiyor. Yani, hakikatin küçük ama önemli bir parçası olarak oyun oynuyor. “ Şiir, o oyun olmadan kendi varlığını sürdüremez” diyor okura. Şiirleri, “her şey” ve “hiçbir şey” olarak duvarına astığı aynadaki yüzünün akisleriyle yüzleşmesi. Böylece ortaya, insan ilişkilerinin bilinmezliğine dair derinlikli, çok katmanlı şiirler çıkıyor.“bir ayna Allah korusun üç yerinden çatlak sanki” (eflatun bir duvar, s.13)

Onun şiirlerinde hüzün; insan ruhunu kurtararak, ona derinlik veren bir duygu gibi sarılır içimize. Sanki bu duygu aynı zamanda şair ile hayat arasında bir çeşit buğulu cam gibidir. Hüznü; şehirde yaşayanların başarısızlık, kararsızlık, yenilgi ve yoksulluklarının bilinçle ve gururla seçilmiş bir nedeniymiş gibi yazmamış, içimizdeki en derinimizdekini yazmış.”sesinde ney hüznü; sevişmekten yeni kalkmış / bir sürahi tamircisi gibi kokuyor tenin / senin için sapansız vurulan kuş / senin için devrik bir peygamberim” Hayatın hüzünlü bir izdüşümü, hayatın kendisinden çekicidir. Gülümserken bile, bir sözcük çıkıveriyor şiirinin derinliklerinden, yaralıyor ve kayboluyoruz boşluklarında. Aslında okuyunca huzursuz oluyoruz, ama kendimizi frenleyemiyoruz. İnsan içindeki boşluklarının farkına vardıkça, onları doldurmak için bir şeyler yapıyor. Boşluğunu fark eden herkes de kendi eğilimleri doğrultusunda yapıyor bunu. Hem gülümsüyoruz, hem de kanıyoruz! “Kendimizle röportaj yapar gibi yaşadığımızı söylüyoruz; mesela “Ölümü önlemeye imkân yok mu sizce?” diye soruyor doktor kimliğine, kendine bize. Sonra kendi karşısına geçip “Kesinlikle yok. Yaşamı önleyebiliriz ancak,”diye cevaplıyor. Sonra soru bile sormadan yüzüyle tekrar cevaba geçiyor hemen:“ sokaktayım yine; unuttum / sokak diye bir şey olmadığını / kapıyı kilitlemediğimi yüzüme vurdum / ayıldıkça aşağıladın, içtikçe keskin / bir jilet gibi sürtündün tenime / …/ …seni değil, içimde boğduğum çocuğu sevdim”( derin boşluk, s.57) Şiirlerinde beni en çok sarıp sarmalayan, hiçliğin derin duygusunu hissetmem. Şiirlerindeki boşlukları taşkın, daralmak yerine genişleyen, taşmalı bir hiçlik. İki bölümden oluşan kitabının ikinci bölünme verdiği “derin dünya” aslında hep dolduramadıkları. Dünya’nın derinliklerine dil içinden bakıyor, boşluğu daraltan ya da genişleten, bilinçle dünya arasındaki ilişkinin niteliği bence. Kapitalist sistem içerisinde insanların kendilerini tüketim nesneleri üzerinde tanımlama çabalarının ürkütücü yayılımı. Günlük yaşamın içinde işe gidip gelen varoluş kaygılarını aşmış bir doktorun kaygıları.”…ben de parçalanmış bir aynayım, kırılmış / bir dalım eninde sonunda…(allah aşkına, s.12) Derin dediği; dilekleri, acıları, adımları, solukları, göçleri, kesikleri, dolduramadıkları, rüyaları şiirleri. Yokluk ve yoksulluk zamanlarında hayatta kalabilmek için gerekli dayanışma duygusunu şereflendiren hüzün, hayatın ve ülkenin tersinden okumasına yol açar ki, bunu kaç şair bilir ki.” bir ülke, bir ülkeye gel beraber… / çekirdek aile kuralım senle / vergi verelim seviştikçe, yargılanalım / dizi filmler seyredelim en pijamalı halimizle…/…/ tek yumurta ikizimi yanlışlıkla yutmuşum / şu çürümüş yeryüzüne inmeden önce!” (eflatun bir duvar, s.16)

Simon de Beuvoir’e ve onun temsil ettiği “erkeksel özgürlük anlayışı” na ve “bireyci feminizm”ine; Freud’un “öteki cins” için geliştirdiği “yoksunluk” tezlerine kadar götürüyor okuru. Cinsel kimliğin toplumsal olarak belirlendiğini ama cinsiyetin canlı varlıklar olmamızın olmazsa olmaz göstergesi olduğunu savunuyor.”Bir fotoğrafım say istersen / topu topu kaç kadın girdi ki hayatıma! / anne, kulağımı çekmeden önce / son dileğin ne diye sor, allah aşkına!” ( allah aşkına, s. 12) Freud‟un üzerinde en çok durduğu konulardan biri komplekslerdir.”Serbest çağrışım‟ yöntemiyle farkına varılan bu kompleksler, bilinçaltının derinlerine gizlenmiş ve kişinin çocukluktan başlayarak bütün hayatı boyunca onu etkileyen önemli oluşumlardır. Sanatçı da bilinçaltının derinliklerine inerken bu komplekslerinden faydalanarak kurmaca dünyayı yaratma yoluna gider. Bu komplekslerin başında cinsellik, saldırganlık duygularının kaynağı olan Oidipus kompleksi gelmektedir. Erkek çocukların babalarını rakip görerek ilk cinsel yönelimlerini annelerine karşı geliştirmeleri mantığına dayanan Oidipus kompleksi, kız çocuklarının babalarına düşkünlükleri ve anneleri ile rekabet halinde olmaları durumunda Elektra kompleksi adını almıştır. Freud‟un birçok davranışın kökeni olarak gösterdiği bu durum edebiyatta da farkında olarak yahut olamayarak yazarların ve şairlerin sıklıkla değindiği bir konuya dönüşmüştür. Altay Öktem’de annelik, babalık, ebeveynlik kavramlarından, kadın bedenini sömürmenin üzerinde duruyor. Kadının özgürleşme sürecine dair öykülerinde söyledikleri, ise kitabı daha anlamlı kılıyor.”Ayıkken sevişemiyorum. İçince bütün kadınlar güzel görünür derler ya, alakası yok. İçince ben güzel görünüyorum kendime. ”Bazen insan kendine kapaklanıyor. Sonsuz bir rüyadan yeni uyanmış gibi bakıyor hayata. Şaşkınlıkla bakıyor. Oysa yeni bir şey yok gökyüzünün altında. Her şey eskimiş her şey küflenmiş. Boğazına bir şey düğümleniyor sanki ağlasan ağlayamıyorsun gülsen gülemiyorsun, ama gülmek zaten imkânsız şu hayatta eğer annen yoksa.” “Sadece dua ediyorum. Geceleri kapanıyorum kendi içime; umarım annem aniden uyanıp da onu nedensiz öptüğümü fark etmemiştir diye dua ediyorum. “ karnemde sosyal orta, matematik kesirli / kil bilgisi hep pekiyi; oyuncak hamuruyla / yumuşak tanrılar yapıyorum, eğri kuklalar / muntazam ve nizami top mermileri / alt dudağımı büzerek buluyorum deliği” ( üflemeli, vurmalı çalgı çeşitleri ve muhtelif çalma yöntemleri, s.37) Ve korkuyorum. Günün birinde Allah beni sağ ele geçirir diye!”,”Cennet anaların ayağı altındadır diye kandırırlardı bizi küçükken. Belki de o yüzden, kendimle her karşılaşmamda gidip annemi öptüm. Gereksiz yere, anlamsızca öptüm. Oysa anne de bir çeşit boşluktur aslında. Öpüldüğünü fark etmez. Ve kimi öperse öpsün, ölüme bir adım daha yaklaşır insan. Anne dâhil, hiç kimsenin ayağının altında cennetin izine rastlanmayacağını da bütün ölü kesiciler bilir. Zaten otopsi, yanılmama sanatıdır. Gördüğünü keser, kestiğini görür insan. Göz görmüyorsa gönül katlanmaz çünkü yoktur gönül falan.” anlatımlarıyla şairin anlık duygulanmalarını, coşkunluklarını görüyoruz. Düz yazılarında ki şiirlerinde ki “parça tesirli” sözcükleri “parça tesirli” bombalar gibi dağılıyor içimize. Sonsuzluğun bütün hüzünlerini anlayan ve bunların kefaretini ödeyen bir ruha sahip olduğunu hissettiriyor. “Pencereden bakarken, camın hangi tarafının içerisi, hangi tarafının dışarısı olduğunu karıştırmayı özledim. Çok özleyince, kendimi tutamayıp annemin odasına dalmayı, onu nedensiz öpmeyi özledim.”Hayatın ritmini doğanın döngüsü ve zamanın akışıyla uyum içinde yansıtıyor. Kendi çocukluğuyla uzlaşması olduğu kadar kadının toplumdaki yerini, evlenmenin kadın yaşamındaki rolünü, kadının hayatta evlilik dışında anlamlı bir hayatı olup olmayacağını derinlemesine irdeliyor...

1964 yılında İstanbul’da doğan Altay Öktem Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdi. Eski Bir Çocuk (1992), Su Kuşu (1992), Beni Yanlış Öptüler Aslında (1993), Çamur Şiir ( 1995), Her şey; Oda Kırbaç Ayna ( 1998), Sokaklar Tekin Değil ( 2003), Dört Kırıtık Opera ( 2009) şiir kitaplarını çıkardı. “O yüzden kimseyi öpmüyorum nice zamandır. Kendimi ıskalıyorum… Bile bile ıskalıyorum. Dayakları, kuleleri çoktan kanıksadım zaten. O yüzden tatara titiri, toplumsal bilinç, kitlesel duyarlık, ulusal kalkışma falan deyip durmuyorum gazetelerin köşe yazıcıları gibi.” Sisteme isyan ediyor aslında artık erkeklerin veya kadınların geleceğini değil, bir arada yaşadıkları toplumun geleceğini düşünebilmek istiyorum der gibidir. Ben de isterdim, bir kadın olarak bu gelecekte özgürlük öyle bir düzeye ulaşmış olsun ki, iki kişinin birlikteliği adeta bir sanat eserine dönüşsün, Altay Öktem’in “parça tesirli” şiirleri gibi. Bir yandan ahlaki konularda rahatsızlık duymaktan yoksun bir dünyanın utanç verici bir yergisi, bir yandan da böyle bir dünyanın kadınlar üzerinde uyguladığı kısıtlamaların ve sınırlamaların sıkı bir eleştirisi şiirleri.

Şaire göre yaşam, şiirle özdeştir, şiir var oluşunun belirgin biçimidir. Şiirlerini dışa değil içe doğru ünlüyor. Her an patlamaya hazır parça tesirli, her biri pimi çekilmiş şiirler. İç içelik duygusu var, her şey birbirini çağrıştırıyor ve iç içe giriyor. Böylece belirli sözcükler, imgeler, bir döngü içinde bazen ah ederek, bazen hayret ederek, ama çoğunlukla “bom” diyerek tekrarlanıp duruyor. İmge gerçek dediğimiz, şiirin düşündüğü, düşlediği şeydir. Şiirle düşlenen, çağrılan ya da şiiri çağıran her şeyin gerçek şeyler olduğuna inandırıyor. Tıpkı şiirin de bizzat bir gerçekçilik biçimi olduğu gibi. Şairin yaşadığı gerçekler tüm şiirleri. Size soruyorum ey okur doğa nerede biter, kültür nerede başlar, gerçekten bir “kadın doğası” var mı? Sonuç olarak, bazı boşluklar var ruhumuzda ve doldurmaya çalışıyoruz; ama biz çabaladıkça boşluk dolmuyor, daha da derinleşiyor neden? İşte nedenlerin “parça tesirli” gerçek cevapları ve insanın karşılaşacağı bütün olumsuz durumlarından yapılmış parça tesirli bombası bu kitap da. Derinlemesine incelenecek şiirler. Mutlaka okumalısınız sevgili okurlar.


“parça tesirli”, Altay Öktem, Yasakmeyve, 2013,2. Baskı


Etikete göre ara
Henüz etiket yok.
ÖNE ÇIKANLAR
son postalar
Arşiv
bottom of page