Cinler ve Periler
Her şey usda başladı. İlkin duyular algı sınırları içinde kalan gıdaları beyne taşıdılar. Gıdalar öğütüldü, harmanlandı ve beynin rahminde çok özel bir kıvama ulaşınca, bu karışımdan zar kanatlı bir bebek oluştu. İnsan beyni bebeğin adını ‘Esin Perisi’ koydu. Kendini ise sanatçılıkla ödüllendirdi.
Sanatçıların yükselttiği doruklarda uçuşur esin perileri. Bağımsız değildirler. Sanatçı ne kadar birikimliyse onların uçabilecekleri doruklar da o kadar yüksektir. Dağlar yükseldikçe esin perilerinin perspektifi genişler. Kanatlarının altına zaman ve mekândan düşsel malzemeler toplarlar. Yükleri ağırlaştıkça yere inip, bu malzemeleri sanatçılarına aktarırlar. Sanatçı bunları detaylandırarak eserini yaratır. Böylece devinir süreç. Sanatçı olgunlaştıkça perisi güçlenir, kuvvetlenir. Kanatlarının altında her gün yeni bir dünya taşır, her gün yeni bir evren... Ancak esin perilerinin yaşamları sanatçının yaşamıyla kısıtlıdır. Sanatçının ölümüyle bilin ki bir esin perisi daha ölmüştür; bir dünya, bir evren...
Dağlar genel olarak yükselmeye eğilimlidir. Aynı zamanda aşınırlar da. Esin perilerini daha yükseklere salabilmek için bu aşınmanın önüne geçmek gerekir. Ne yazık ki bazı dönemlerde beynin diğer yanından saldırıya geçen ve çoğunlukla hayvansal içgüdülerle silahlandırılmış yıkıcı koşulların aşındırıcı etkileri, yükselme diyalektiğinin önünde seyreder. Bu etkilerin genel adı ‘kişiye özel toplumsal zayıflılıktır.’ Bulaşıcıdır ve kişilikleri sanal bir ‘ben’le kandırıp insan gruplarını, sanat ve yaşam adına işlevsiz kılar. Aynen günümüzde olduğu gibi. Aşınmayı engelleyemeyen sanatçılar önce sanatçılıklarını, ardından da insanlıklarını kaybederler.
Herkesin esin perisi olmaz. Var zannederler ama yanılırlar. Onlar, insan beyninde bazı özel koşullar bir araya geldiğinde doğal olarak ortaya çıkan enerjik varlıklardır. Kimi beyinlerde bu karışım kalıtsal olarak hazır olabilir. Böyle bir ussal evde, zar kanatlı bebeğin gelişimi erken başlar ve dış dünyaya ilk salındığında diğerlerine göre avantajlıdır. Ancak sanatın niteliği, perinin yükseğe uçmasıyla bağlantılı olduğundan, gecikmiş periler iyi eğitilirlerse onların önüne kolayca geçebilir. Bu tamamen eğitmen görevini üstlenen sanatçıya bağlı bir olgudur. Ancak aynı eğitimi almış iki periden kalıtsal olanın her zaman daha yukarı uçacağını da göz ardı etmemek gerek.
Esin perisinin eğitim sürecinde atölye çalışmaları, sanatçının teorik ve uygulamalı yöntem idmanlarıyla gıdasını arttırıp, periye yeni uçuş kolaylıkları öğretmesini sağlayarak, yaratım sürecine olumlu katkıda bulunur. Esin perisi oluşturmak için gereken kıvamın sağlanmadığı bir beyne, atölye çalışmaları sanatsal yaratım adına katkı sağlayamaz.
Herkesin esin perisi diğerlerinkinden farklıdır, kişiseldir. Dolayısıyla her sanat eseri kişiseldir. Bu kişisellik, sanatçının eserini hazırlarken iç dünyasıyla yoğurduğu dış görüntülerde karşımıza çıkar. ‘Ego’ kavramı ‘insan’ olgusunun dışında düşünülemez. Buradaki ince nokta, sanatçının içselleştirerek, egosuyla yoğurmuş olduğu her ayrıntının insanlık ve insan algılarında var olan her kavramla kaynaşması gereğidir. Kimi sanat eserlerinde sanatçının esin perisinin sadece kendine dönük olduğunu gözlemlediğimizde anlamalıyız ki, o peri yükselmek için yeterli eğitimi almamış ve ancak o sanatçının başının üzerinde uçma yetkinliği kazanmıştır. İşte bu tür perilerin taşıdığı malzeme eşliğinde sanatçı, kendini tekrarlamaktan öte adım atamaz.
Esin perileri narkotik varlıklardır. Bağımlılık yaparlar. Alıştıkça kurtulamazsınız. Öyle bir yaratım sürecine girersiniz ki, hiçbir şey sizi bundan alıkoyamaz. Sonu aykırılık ve deliliktir. Ancak aykırılıkla iç içe geçen bu tür deliliğin sanatçıya özgü bir farkı vardır. Dışarıdan incelemeyle kolay anlaşılamaz. Peri sıkıntısı çeken bazı insanlar bunu klasik delilikle karıştırıp, kendilerine sanatçı olmak adına farklı bir delilik misyonu yüklerler. İnsani değerleri, etiği hiçe saymakla, düşkünlüğü, tutarsızlığı ve kompleksleri sanatçı kimliksizliğinin! ardına saklamakla, bunu başarabileceklerini var sayarlar. Gerçek deliler komik değildir. Onlarsa sadece komik! Sanatın gerçekliği böylesi yapay yanaşmaları taşlar.
Esin perileri, sanatçı eğitmenleri dışında her ne kadar yalnız yaşayan varlıklar da olsalar, birbirleriyle iletişim içindedirler. Bu iletişimin boyutu aldıkları eğitimle ilgilidir. Eğitimli perilerin, iyi eğitilmiş diğer perilerle iletişim kurmalarındaki amaç, farklı dorukların kapsadığı perspektifi birbirlerine aktarabilmektir. Bu malzemeyi kendi perspektifleriyle harmanlayıp sanatçılarına indirirler. Periler birbirleriyle iletişim içinde olduğu gibi, sanatçı da başka sanatçıları okuyup, izleyip, edindiği bilgileri esin perisinin eğitiminde kullanır. Bu döngü böylece sürer gider ve tüm periler, yükselen doruklarında daha yetkin uçarlar. Hava koşulları uygun ve doruklar birbirine yakınsa peri sürüleri oluşur, sanatta akımlar kanatlanır. Ancak sanatçı, esin perisini devre dışı bırakıp diğer sanatçıların eserleriyle doğrudan kişisel etkileşime girerse, sanatı zarar görür. Beyninin diğer yanında hazır bekleyen yıkıcı gruplar; ‘kopyacılar’, ‘kıskançlar’, ‘dedikoducular’ atağa kalkar. Esin perilerinin bu tür güdüleri yoktur. Güdüler insana ve onun atasına özgüdür.
***
Benim perim orta yaşlarda bir sanat emekçisi. Ne zaman oluştu bilmiyorum. Ailemden dolayı kalıtsal bir peri de olabilir. Varlığını lise yıllarımda hissettim. Ne olduğundan emin değildim. Üniversite yıllarımda ilk kez tanıştığımızda, fazla yüksek olmayan tepelerde uçuşuyor, bana kır çiçeklerinden mevsimlik buketler indiriyordu. Cesurdu. Hep daha yükseğe uçmak istedi. Kışkırtıcıydı. Onu eğitebilmek için ne bulduysam okumaya başladım, sorguladım. Çok gezdim; bildiklerimi, gördüklerimi. aktardım. Elimden geldiğince onun doruğunu yükseltiyor, daha uçlara salıyordum. Geniş perspektifinden sihirli sözcükler taşıyor, bense ilk şiir ve denemelerimi oluşturuyordum. Yükseldikçe köylerden, kentlerden, ülkelerden; insanların her hâlinden esintiler getirdi. Onları birleştirip şiir kolajları hazırladım. Her şeyden önce bir emekçiydi, insan erdemine, onuruna sonsuz saygısı vardı. Felsefeyi, sosyolojiyi; Marx’ı, Mustafa Kemal’i çok sevdi. Şimdi olgunluk döneminde ve beni hiç yalnız bırakmıyor. Bazen sıkılmıyor da değilim, yalnız kalmak istiyorum ama olmuyor. Ona tutkuluyum, dahası tutuklu. Hiç kavga etmedik ancak çokça tartışmamız oldu. Ben onsuz olamam, o da bensiz.
Bugünlerde bazı periler hakkında endişelerim var. Özellikle genç periler iyi eğitilmiyor. Bağlı bulundukları beynin az görgülü yanının zorlamasıyla aşağılarda dolanıp duruyorlar. Eminim ki şikayetçiler. Hiçbir esin perisi alçak uçuşa mecbur bırakılmamalı. Sanatçılık ödülüyle kendini onurlandıran her beyin bilmeli ki, kolayca görünür olmak kolayca kaybolmayı beraberinde getirir. Yaşamda varım diyebilmek fark edilmekle, popüler olmakla özdeş değildir. Periler masumdur. Ancak günümüz sanatçısının çoğu için aynı şeyi söylemek olası değil.
Bazen düşünüyorum da, esin perim olmasaydı ne yapardım? Yanlış bir soru. Var olmaları için gereken kıvamın hazır olduğu beyinlerde, esin perisinin oluşumu kaçınılmazdır. Perimin taşıdığı esin, sanatın farklı yaratıcılık alanlarıyla da ilgili olabilir miydi? Oldu da. Ancak eğitim sürecinde ben onu edebiyata, özelliklede şiire yönlendirdim.
***
Periler ve Cinler dedik. Peki ya Cinler? Onlar her yerde. Doruk kavramını işine geldiği gibi algılayan çukur zihinlerde, popülariteyi hedef sayan anlık işlerde, sömürende, ezende, savaşları perde gerisinden yöneten güçlerde, doğayı parçalayan dişlerde, insana kıyım aşılayan insancıl! düşlerde, zar kanatlı bebeklerin olmadığı her evrende...
İyi ki varsınız ‘Esin Perileri’ ve onların usanmaz Eğitmenleri!..
☼