top of page

Küreselleşen Dünya

Zeynep Aliye





İlk söz olarak, maviADA’ya “edebiyat kültür sanat yaşamımıza, yani yaşamın kendisine hoş geldin, safalar getirdin”, diyorum. Çünkü edebiyat toplumun aynasıdır, dergilerse edebiyatın can damarlarıdır. Bu bağlamda yeni bir dergi her şeyden önce yeni bir ses, yeni bir heyecan ve coşku demektir. Söylenecek yeni sözler, yeni bakış açıları demektir. Daha iyiye ulaşmak, yetkinleşmek için öncelikle gereksinimimiz olan da zaten bu devinimci ruh değil mi?

Özellikle de Anadolu’nun bağrında filizlenen MaviADA’nın, giderek dünya genelinde, özelde ülkemizde kısırlaşan, gerçeklikten kopan ve dolayısıyla tabanını yitiren edebiyata, kültür sanat çalışmalarına yeni açılımlar getireceği konusunda umutluyum. Bence de çürüme, durağanlıktadır. Arayış, genç kalmak demektir. Ne kadar genç olduğumuz’sa öncelikle umutlarımıza projelerimize bakılarak görülebilir.

Soruşturma kapsamındaki soruların her biri özel bir dosya çalışmasını hak eden, yaşamsal değerde konulara tekabül ediyor kuşkusuz. Hele de Lozan’ı yeniden yazmaya kalkan dış güçlerin ekmeğine yağ sürercesine üst kimlik, alt kimlik tartışmalarının üstelik ülkenin başbakanı tarafından gündemin en üst sırasına taşındığı toplumsal katalizör olarak açık açık din’i inancın seçilip empoze edildiği; cumhuriyetin devrimci ruhunun ve getirdiği kazanımların bir bir ortadan kaldırıldığı, ve ne acıdır ki, bu tasfiyeyi savunmanın ilericilikle, çağdaşlıkla örtüştürülmeye çalışıldığı; ülkenin her yönden elinin kolunun bağlandığı bir dönemden geçilirken.

Kısa kısa yanıtlarla soruşturmanıza katılmak istiyorum.

Dünyamız, dünün dünyasından çok farklı bir noktaya taşınıyor. Bu, insanlığın ekonomik anlamda getirildiği, yüz yılların kazanımlarına adeta meydan okuyan, hepsini bir avuç küle döndüren bir zihniyet: Neo liberalizm. Yeryüzünde herkesi öncelikle kendi tüketicisi (müşterisi) olarak görmek isteyen uluslar arası sermaye, yayılmasının önünde engel oluşturacak her türlü organizasyonu, kurumu dışlayarak ağırlığını koyuyor. Ulus devletler ve ulusal bilinç de dışladığı en temel kavramlar, kurumlar arasında yer alıyor kuşkusuz. Kültür sanat ihracıyla özellikle geri bıraktırılmış ülkelerdeki varlığını daha bir pekiştirme yoluna giden uluslar arası gücün, özel olarak ulusal bilinç konusunda bir duygusal zafiyet yaratmayı kendisine ön amaç edindiği tartışılamaz. Nitekim, ülkemiz özelinde hedeflediklerinin adım adım gerçekleştiğini, kökleriyle bağı kopmuş, geleceğe umudunu yitirmiş amaçsız, kör uçuşu bir yaşam içindeki genç kuşaklara bakarak anlamak mümkün.

Batı’yla yoğun ilişkiye geçişimizin miladı olan Tanzimat’tan bu yana ülkemizde gerçek bir Aydınlanma hareketini gerçekleştirmek, çağdaş uygarlığı yakalamak çabalarımızda, özellikle de içinde bulunduğumuz ülke gerçeğine baktığımızda başarılı olduğumuz söylenebilir mi? Kendi ulusal özelliklerimizle bir sentez yaratmak yerine, Batı’yı bir şablon olarak almamızın, istenen başarıyı yakalayamayışımızda temel etkenlerden olduğuna inanıyorum. Bu ülkenin geleceğini kuracak en önemli kurumları, Köy Enstitüleri’ni, yanı sıra Halk Evleri’ni ortadan kaldırarak kendi ellerimizle genç Cumhuriyetimizin altına dinamit yerleştirdiğimizi de bu arada kabullenmemiz gerekiyor.

Ekonomik alanda bağımsızlığımızı yitirmenin bedelinin politik, kültürel, psikolojik özgürlüğümüzü yitirmek anlamına geldiğini artık görmek zorundayız. Hele bugün tüm Cumhuriyet tarihinde eşi görülmedik bir bağımlılık, bir çaresizlik içine düşürüldüğümüz tartışılamaz bile. Üstelik geleceğin çok daha karanlıklara gebe olduğu ortadayken. Vatan, yurt, ulus kavramlarına neredeyse dudak bükülen, ulusalcılığı kafatasçılıkla eşanlamlı değerlendirerek kavram kargaşaları yaratan, ülkesine dışardan ve küçümseyerek bakan, kurtuluşu ülkesinden kaçıp gitmekte gören insanların yaşadığı bir yerleşke haline gelmiş olan zavallı ülkem... Cumhuriyetin en temel ilkeleri çiğnenir, onu ayakta tutan dayanaklar oynatılmaya çalışılırken buna demokrat olmak adına göz yuman bu ülkenin sözüm ona aydın insanları...Sahip çıkılmayan kültürel değerlerin öfkesinin nelere mal olabileceğini de bu arada görmemiz gerekiyor.

Taklitçilik yaşamın her alanında gösteriyor kendini. Bilgi teknolojisini bile işlevselliği bağlamında kullanmayan, kolajcı-montajcı bir zihniyetin edebiyattaki yansıması da benzer olacaktır elbette. Üstelik Batılı yazarları ya da Güney Amerika edebiyatını taklit edenlere ‘dur bakalım’ demek yerine alkış tutan duayenler, bilim sanat adamları kaplamışken ortalığı. Kötü olanı iyi olanın yerine ikame etmek isteyen zihniyet tüm gayretiyle, kazma kürek, girişmişken işe...

Evet, kötü’nün yüceltilmesi döneminden geçiyoruz ki, bu, önemli bir tehlike. Ne yazık ki, kimse özgünlüğün peşinde değil. Böyle bir arayışa girilmesi bir yana, tüketici toplumunun varlık koşulu olarak görüp dayattığı kullan at zihniyeti, iyi-güzel-değerli olanı yok etmek için özel terminatörlük kurumları bile oluşturuyor. Kendi halkına, daha doğrusu kendi ben’ine yabancılaştırılmış aşağılık duygusu içindeki, Türk yazarları okumaktan (üç beş isim dışında) kaçınan, zaten okumakla yazmakla ilişkisi kredi kartı için imza atmak ya da chat yaparken kullandığı sözcüklerle sınırlı kalan ‘oha olmuş’ bir genç kuşak. Düşünmeyen, sorgulamayan, bunlara ‘kafası basmayan’ bir diplomalılar ordusu... Bu saptama, yalnızca edebiyata özgü değil, tüm sanat dalları için yaklaşık sonuçları içermekte kuşkusuz. Fazla mı umutsuzum.... Sanmıyorum.

Anadilde bir bozulma olup olmadığını tartışmak bile abesle iştigal etmektir bana göre. Kafamızı kaldırdığımızda gördüğümüz tabelalardan, bir adım ötedeki tv ekranlarında kerli ferli sunucuların ya da radyo program yapımcılarının konuşmalarından dilimizin nasıl bir yoz kültür işgali altında olduğunu anlayabiliriz. Biliyoruz ki, dil düşüncenin aynasıdır. Bu kirlenmenin, düşüncelerimizin kirlenmesi, erozyona uğramasının da temel sorumlularından biri olduğunu düşünüyorum. Tüm beyazların aynı hızla kirlendiğini görememek ancak kendi kirlenmemiz yüzündendir bence.

Her dönem kendi kahramanlarını yaratır. Bir de her dönem klasik kalmayı başarabilenler vardır. Orhan Kemal, Nazım Hikmet, Sait Faik bu bağlamda değerlendirilmeleri gereken isimler bence de. Ama Türk edebiyatı elbette yeni devler yaratacaktır, yaratmalıdır; buna mecburdur.

En içten başarı dileklerimle.

ÿ

Etikete göre ara
Henüz etiket yok.
ÖNE ÇIKANLAR
son postalar
Arşiv
bottom of page