DÜŞÜNCENİN TEMEL TAŞLARI
Yüzyıllardır düşünen insanlar hep yalnız ve acı içinde yaşamıştır. Birçoğu ya ölümle cezalandırılmış ya da suçlamalara, kovuşturmalara uğramıştır. Düşünen insanın içine düştüğü yalnızlıklar, acılar ve ölümler düşünmenin ne çetin bir iş olduğunu bize göstermektedir.
Düşünmek nedir? Her insan düşünebilir mi? Düşüncenin evrimi nasıl ve ne şekilde olmuştur? Bu soruların yanıtı verebildiğimizde düşüncenin boyutları daha bir netlik kazanacaktır.
“Düşünmek nedir” sorusuna yanıt aramak için düşüncenin özüne inmemiz gerekir. Düşüncenin özü nedir?
Düşüncenin özü “güzel” kavramında yatar.
Güzel nedir?
Güzel doğru olandır. Güzel ve doğru olan her şey sonsuzdur. Düşüncenin güzel ve doğru olması sonsuzluğun içindeki değişime bağlıdır. Düşünce tek olmakla birlikte değişim halindedir. Değişim düşüncenin kendisidir.
Örneğin bir çemberin çevresi ve çapı değişebilir ancak birbirine olan oranı değişmez. Bilindiği gibi çevrenin çapa bölümü pi sayısını verir. Pi sayısı tek ve sonsuz bir sayıdır. İnsan için önemli olan doğrunun sonsuzluğunu bilmek ve değişimi kavrayabilmektir. Güzel olan; değişimi ve sonsuzluğu içerdiği için bir düşüncedir. Sosyal hayatta örnek verirsek: eşitlik, doğru ve güzeldir; bu yüzden eşitlik bir düşüncedir; nedeni toplumsal oluşudur. Eşitsizlik ise bir düşüncesizliktir; bununla birlikte eşitsizlik bireyci ve çıkarcıdır.
Düşüncenin özü insanın özünde yatmaktadır. “Her insan düşünebilir mi” sorusuna yanıt vermek için insanın kendi özünü bilmesi gerekir. Öz nedir? Özgürlük ve öz arasındaki ilişki nasıl bir ilişkidir?
“Öz” sonsuz olan evrende insan evriminin bir süreci olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanın özü evrimsel sürece bağlı olarak gelişir. İnsanın doğru olması, güzelden yana olması onun özünün var olduğunun bir kanıtıdır. Özgürlük kavramı da bu öz’ün gürleşmesinden kaynaklanmaktadır. Öz, özgürlük, düşünce birbirinden ayrılmaz kavramlardır. Ancak öz’ü var olan insan düşünebilir ve düşünen insan ancak özgürleşebilir.
Her insan düşünebilir mi?
Her insan düşünebilseydi bugün dünyada ne açlık, ne savaş ne de eşitsizlik olurdu. İleriki yıllarda –milyon yıl alabilir- kuşkusuz düşünen insanların oluşturduğu toplum oluşacaktır. Düşünceden, üretimden, paylaşımdan, sevgiden yoksun olan kişilerin düşünmesi imkânsızdır. Bu bir süreçtir ve sürecin başında olduğumuzu da görmemiz gerekir.
Düşünmek üretmekle başladı. Bilinçsizlikten bilince varmanın sonucu olarak düşünce insan hayatına girdi. Ateş, tekerlek kullanıldı ve insanoğlu tarıma başladı. Toprağı sürdü, sulama kanalları açtı, evler yaptı. Hayvanları evcilleştirdi.
Yaşamak ve mutlu olmak için…Geometriyi kavradı, sayıları çözdü, pusulayı buldu. Matbaa icat edildi ve kitaplar yazılmaya başlandı.
İnsanın bedeni ayrıntılarıyla çözülürken birçok hastalığa çare bulundu. İnsanoğlu uzaya çıktı. Bütün bunlar bir düşüncenin bir ürünüydü. Bunun yanında bir toprak parçası için kanlı savaşlar yapıldı, dinler yayıldı, sömürü çoğaldı. Bunlar ise insanlığa acı ve mutsuzluk getirdi. Acı ve mutsuzluk düşüncesizliğin ürünleriydi.
Düşünmek; üretmektir, paylaşmaktır, sevmektir, eşitliktir. Düşünme bedenin baştanbaşa evreni sezmesidir. Bütün dünyanın acısını, kendi acısı gibi görmesidir. Düşünmek; okumaktır, merak etmektir. Düşünmek; cesarettir.
İnsanoğlu düşüncenin neresinde durmaktadır?
İnsanoğlu düşüncenin kıyısından bile geçememiştir henüz. Düşüncenin ana unsurları olan üretim, paylaşım ve eşitlik ilkelerine insanoğlu henüz yabancı ve bu ilkelere düşmandır. Düşünce insanoğluna mutluluk getirdiği halde neden insanoğlu düşünceyi dışlamak istemiştir?
İnsanoğlu henüz birbiriyle savaşım halindedir. Bir üstünlük, bir yarış içerisindedir. İnsanoğlu henüz kendiyle yarışacak düzeyde değildir. Kendiyle yarışamayan insanoğlu birbiriyle yarışarak yaşamını sürdürmektedir. Birbirlerine karşı olan üretimsizliği, paylaşımsızlığı, sevgisizliği insanoğluna hoşnutluk vermektedir. Birinin açlığı tok olanın hoşuna gitmektedir. Aç olan da açlığıyla hoşnut olmaktadır.
İnsanoğlu yüz yıl yaşayacak olan evrimin henüz birinci yaşındadır. İnsan bir yaşında iken kendi bilincine varamaz; kendini ve evreni kavrayamaz. Bu süreç sancılı bir süreçtir ve atlatılacaktır.
Evrenin sonsuzluğunda insan düşen görev, yine insan olmasında yatmaktır.
/ Aydın