top of page

Çocuk Edebiyatında  Gelişme ve Değişme Üzerine





Son yıllarda çocuk edebiyatında çok önemli gelişmeler oldu, demek basma kalıp bir tümceye yaslanmak değil midir? Her alanda çok önemli gelişmeler olurken, elbette ki çocuk edebiyatında da gelişmeler olacaktı. Oldu da. Bu doğal bir sonuç. Bu süreçte çok önemli gelişmelerden değil, çok önemli değişmelerden yana olduğumuzu vurgulamak isterim. Gelişme, aynı çizgi üzerinde yürüyerek o çizgiyi olgunlaştırmak demektir. Değişerek gelişmede farklılaşarak yenileşmek, güzelleşmek, olgunlaşmak var. Ülke olarak bizim birinciden çok ikincisine gereksinimimiz var.


Gelişme, genelde teknolojiyle ilgili. Değişim ise anlayışla. Kitapların sesli, görüntülü, müzikli, elektronik, dijital, e-mail olması birer gelişme. Çoğu da teknolojinin sunduğu olanaklarla sağlanıyor. Elbette ki bunlar da önemli. Ama insana özgü anlayışın getirdiği değişmeler, olgunlaştırmalar daha da önemli. Gelişmek, aynı kalan üzerinde ilerlemektir. Değişerek gelişmek, farklılıklarla birlikte gelişmek ve ilerlemektir. Çocuk yazınında ikincisini başarabildiğimiz zaman, dünya yazınıyla boy ölçüşür duruma gelebiliriz. O zaman “bizim neden hâlâ bir Pinokyomuz, Küçük Prensimiz yok?” gibi umutsuz soruların altında da ezilmeyiz.


Yazınsal değişimin ve gelişimin, felsefi, pedagojik, sosyal bilim alanındaki değişme ve gelişmelerimizle yakın ilgisi var. Değişme, pedagojinin, felsefenin, iyi bilinmesiyle, çocuklarla ilgili her türlü bilginin, birikimin özümsenmesiyle, bunların üstüne yazar, sanatçı olma yetilerinin eklenmesiyle, eskiden yapılıp doğru sanılanlarının tümünün eleştirel bir gözle yeniden ele alınmasıyla kazanılabilir ancak. Değişime mekanik ve sanal ilişkilerden çok, insan unsuru giriyor. Has edebiyat, insan sıcaklığı duyulan edebiyattır. Çocuk edebiyatında insan sıcaklığını çocukların süt dişleriyle yazarak, çocuksu sevinçlerimizi dillendirerek elde edebiliriz. Çocuk ve gençlik edebiyatındaki değişim, gelişim, ille interneti, sanal dünyayı, bilimkurguyu yazmaktan geçmiyor. Bir yazar, konu açısından da yenilemeli kendini. Mekanik, elektronik, dijital öğelerin ve ilişkilerin yazın dünyasına sokulması bir anlamda yenilik ve değişimdir. Ama hepsi bu değildir. Sanal öğeleri yazarak değişimin ruhu yakalanamaz. Bir yazar, dijital ve elektronik dünyasını yazdığı, e postalar üstünden kahramanlarını konuşturduğu için yenilikçi sayılamaz. Gerçek değişim konudan çok anlatımda, pedagojinin edebiyata yedirilişinde, insan sıcaklığı dediğimiz o büyünün yakalanmasındadır. Altmış yaşındaki, yetmiş yaşındaki bir yazar çocuklaşarak çocuk dünyasının içine giremez. İçindeki çocukla içtenlikli diyalog kurarak, kalemini o çocuğun süt dişlerinden yaparak o dünyanın içinde kulaç atabilir. .

Çocuk edebiyatı, çocuk kültürüyle birlikte yaratılır. Bu kültürün içinde çocuk ve aile birer öznedir. Anne ve babaların cahil kaldığı, çocukların yazınsal kültürle eğitilmediği, çocuk yazının çocuğa rağmen yaratıldığı bir ülkede çocuk yazının gelişmesi, değişmesi beklenemez. Çocuk yazının gelişmesi salt yazarla sınırlı bir uğraş, alan değildir.

Çocuk edebiyatıyla çocuk kültürü arasında sıkı bir ilişki vardır. Bu kültürü 1970’lerden sonra kazanmaya başladığımızı söyleyebiliriz. En iyimser haliyle bu da toplam otuz beş yılı içinde topluyor. ‘Çocuk işi’ kadar kolay sandığımız, ama onun da altında ezildiğimiz bu önemli uğraşıyı dünya çocuk ve çocuk edebiyatı kültürüyle kıyasladığımızda, onlardan en az iki yüz yıl gerilerde kaldığımız ortaya çıkıyor. Yazınsallığın inan üzerindeki etkisi düşünüldüğünde, sağlıklı kuşaklar yaratmada çocuk yazınıyla uğraşan yazarlara önemli görevler düşüyor. Geleceğin okuru da, yazarı da bu kuşaklar içinden çıkacaktır çünkü .

Çocuk edebiyatı her şeyden önce bağımsız bir edebiyattır. ‘Minyatür insan’ için yazılmış ‘minyatür edebiyat’ değildir. Konu, dil, biçim, kurgu, estetik açısından kendi özgünlükleri olan, kesinlikle edebiyatın dışına düşmeyen, hatta tam ortasında yer alan bir uğraş alanıdır.

Çocuk edebiyatının özgül yanını belirleyen çok etmenden söz edilebilir.

Kaba bir ayrımla, çocuk edebiyatını büyükler edebiyatından ayıran temel unsurun seçilen konu, bu konuların içinde yer alan kişilerin yaşı olduğu sanılır. Oysa gerçek öyle değildir. Kahramanı çocuk olduğu halde büyükler için yazılmış yapıtlar vardır. Tersi, kahramanı büyük adam olduğu halde çocuklara yönelik değerli yapıtlar da vardır. Kahramanın hayvan, ya da alegorik bir başka canlı, nesne olması da o yapıtın doğrudan çocuklar için yazılmış olduğunu kanıtlamaz. Bir yapıtı çocuk katına çıkartan temel unsur bunlar dahil, ama bunlardan öte şeylerdir. Konu da, kahraman da, imge de, kurgu da bu anlatımın, dilin yaratıcılığı içinde kendi öz değerlerini kazanır. Konu ve kişiler çocuklarla ilgili seçilse de, dil ve anlatım açısından çocukların süt dişleriyle yazılmayan yapıtlar çok çabuk ele verir kendini. Çocuğa göre seçtiğiniz konu kaba ve hoyrat düşer. Kişiler inandırıcı olmaz. İmgeler yapaylaşır. Fanteziler komik durumda kalır. Bir edebiyat ürününe ait tüm değerleri çekip çeviren, toparlayıp bütünleştiren, onlara senfonik değer katan öncelikle dil ve anlatımdır. Derin ruh çözümlemesi, olayın heyecanı, inandırıcılığı ancak dil dünyasının kurduğu anlatımın yalınlığı, özgünlüğü ve varsıllığıyla ortaya çıkar. Konusu çocuk(lar) olduğu halde çocuk(lar) tarafından reddedilen yapıtlar az değildir. Bunların başarısızlıklarını öncelikle dil ve anlatımın yetersizliğinde aramak gerekir.

Çocuk edebiyatının büyükler edebiyatından bağımsız olup olmadığı ta Çehov döneminden beri tartışılır. Çocuk edebiyatı yerine çocuklar için edebiyat demek bize göre daha doğru. Birincisi çocuklar tarafından yaratılan edebiyatı, ikincisi ise büyükler tarafından çocuklar için yaratılan edebiyatı düşündürür. Bugünkü çocuk edebiyatını da ikinciler oluşturur. Çocuklar için edebiyatı büyükler için yaratılan edebiyattan ayrı tutmak, hatta ona karşı farklı bir edebiyatmış gibi göstermek çok yanlış. Batı, bir dönem çocuk edebiyatını ‘marjinal edebiyat’tan saydı. Kendine özgü dili, konusu olan bilim kurgu, polis edebiyatı gibi türlerle özdeşleştirdi. Çocuklar için yaratılan edebiyat öncelikle dil ve anlatım bakımından birçok özgünlükler taşısa da, büyükler için yaratılan edebiyattan temelde farklı değildir. Edebiyatın ne alt basamağıdır o, ne de minyatürü. Karikatürü ise hiç değil. Çocuk edebiyatı, pek çok incelikler, ustalıklar isteyen edebiyatın doğrudan kendisidir. Büyükler için yaratılan tüm edebi değerlerin çocuksal tatta süzülmüş, incelmiş halidir. Edebiyatın içinden fışkırır o. Çocuğa yönelir, çocuğa sınırsız pencereler açar. Aslında büyükler için yazıldıkları halde, çocukların çok önceden dünya klasiklerini keşfetmeleri, pek çoğunu okuyup özümlemeleri, bunları çocuk edebiyatının birer parçası yapmaları, bu pencerenin tek yönlü ve dar açılmadığını gösterir. Bu büyük pencerelerin manzaralarını da ancak büyük yazarlar doldurabilir. Çocuk edebiyatının ve yazarlarının bugüne dek ikinci sınıf kalmalarında bilinç altına yerleşen ‘minyatür edebiyat-minyatür yazar’ yargısının olumsuz etkileri vardır. Çocuk edebiyatının ikinci sınıf edebiyat olmadığını Batı çoktan kavramıştır. Dikkat edilirse Herry Potter düzeyinde çok önemli yapıtlar var Batı’nın edebiyatında. Çocuk edebiyatının ikinci sınıf edebiyat olmadığını biz yeni fark etmeye başladık. Çocuklar, veliler kötü edebiyatı reddettikçe çocuk ve edebiyat kültürümüz gelişecek, ikinci, üçüncü sınıf yazarlar bu alandan elenecektir.

İyi yazılmış bir çocuk edebiyatını büyükler de tat alarak okur, okumalıdır. Muzaffer İzgü, “Çocuk okuru olmayan bir yazarın, kitaplarını okuyacak büyük okuru da olmaz”, diyor. Gerçekten de öyle. Büyükler için yazılan, en karmaşık gözüken yapıtların da çocuklara açılabilecek, onları besleyebilecek bir damarının olması gerekmez mi? Yaşar Kemal’in İnce Memet’inin çizgi roman yapılarak bir dönem çocuklara sunulduğunu, çok da beğenildiğini biliyorum. Don Kişot’un, Moby Dick’in Sefiller’in, Fareler ve İnsanlar’ın da çocuklara yönlendirildiği ve başarılı oldukları bilinmektedir. En karmaşık gözüken Kafka’nın Şato’sunda bile kahramanı K’nin gizemli ve serüvenli yanı çocuklar için çekici olabilir. Karamazof Kardeşler, çocuklara uyarlandı mı, bilmiyorum. Ama onu öğrencilerimin ilk gençlik çağlarında keşfettiklerinin, tat alarak okuduklarının ayrımındayım. Demek ki bu dev yapıtlarda çocukların süt dişlerine, yumuşacık ağızlarına göre hoş gelen süt memeleri var. Çocuklar o memeleri buluyor ve oradan emiyor...

Çocuğun doğadan getirdiği varsıl bir imgelem dünyası var. Bu dünyanın daha da varsıllaştırılması, çocuklarla ilgili pedegojinin, sosyolojinin, psikolojinin kurum ve kuruluşlarıyla birlikte gelişmesi, çocuk edebiyatı kültürünü de beraberinde geliştirecektir.

Çocuk edebiyatını ‘çocuk işi’ gibi görme zamanı çoktan geçti. Ürünlerini içindeki çocuğun süt dişleriyle yazacak yazarlar kadar, çocuk edebiyatı kültürüne çocukluğunun süt dişleriyle katkıda bulunacak çizerlere, yayıncılara, velilere, çocuklara da gereksinim var...

Etikete göre ara
Henüz etiket yok.
ÖNE ÇIKANLAR
son postalar
Arşiv
bottom of page