top of page

ÇALI KÖY FİLMLERİ FESTİVALİ

ve BİR OSCAR ADAYI FİLM

" KALANDAR SOĞUĞU"

*

Aycan Aytöre

Nilüfer belediyesi Bursa'nın çağdaş yüzü, bunun için de çalışıyor kabul etmeli... 

Salt çalışmakla kalmıyor, kültür sanat ve eğlence faaliyetlerini de mümkün olduğunca her beldeye de yaymaya uğraşıyor.
Gezici sinemayla yaz boyu süren film şenliklerine şimdi bir yenisi eklendi: 

ÇALI KÖY FİLMLERİ FESTİVALİ...


ÇALI'nın bunun için seçilmesi anlamlı: Çok eski bir film Nazım Hikmet'in senaryosunu yazdığı "BATAKLI DAMIN KIZI AYSEL" 1934'te burda çekilmiş... Gösterimde o da var...

Belediye emek veriyor, gayret ediyor, iyi niyetinden hiç kuşkum yok ama olmadık talihsizlikler de sankı bu etkinlikleri buluyor.

ÇOĞU salon bulmakta zorlanan eski yeni nitelikli sanat filmleri de var. Susuz Yaz, Oscar adayımız Kalandar Soğuğu gibi... filmler...Bazı filmlerin yönetmen ve oyuncularının da katıldığı gösterimler ücretsiz ve kentten ulaşım için servisler konulmuş.

ÇALI kente çok yakın artık köylükten çıkmış bir belde. Ama yine de araçsız gidip gelmek olanaksız.  Servisler bunun için...Gerçi bazen saatinde ya da gelmediği gitmediği de söyleniyor ya...

Gene de siz bir araçla gitmeyi seçin...


 

ÇALI ETKİNLİĞİNDEN İZLENİMLER

Gerçi gündüz 01:00'de Çalıya giden servis, gece 22'de ancak dönüyor...Yani 9 saat bir köyde ne yapacağınızı düşünün gitmeden..Kalabalık giderseniz, piknik malzemesi almayı düşünebilirsiniz. Ortam uygun, gösterimin yapıldığı küçük statın çevresi aynı zamanda çamlarla kaplı bir piknik alanı...

GÜNDÜZ harika bir yer o alan. Kalabalık gidilse oturacak yer yok ama dert etmeyin çimenlere uzanmak mümkün...

Bazı filmler erken saatlere konmuş,  güneye konmuş, güneş alan perde görülüyor mudur ki film görülsün?

Bense geceyi düşünüyorum. Bu yıl Eylül sürpriz yaptı, yükseklere yağan beklenmedik karın soğuğu geceleri ısıyı üşütecek dende düşürüyor. Hele dışarıda...iki saat hareketsiz çığ düşen çimenlerin üstünde...

Gün akşama dönmeye başlayınca perde biraz daha görünür oluyor ama soğuk da yüklenmeye başlıyor. Çoğu genç izleyiciler getirebildikleri kazakları giymeye başlıyor. Kimisi tedbirli gelmiş, battaniyesini dizlerine seriyor, sırtına kalın kabanını giyiyor...Bazıları kapşonlu montlarını çıkarıyor...

Benimse üstümde incecik askılı bir fanila,altta bermuda şort... Kot yeleğim var ama aksesuar sadece... Gençlerin üşüdüğü yerde ben bu halde ne yaparım? Arabayı içeri soksalar onda oturup izleyeceğim ya, olanaksız...

Bu belediye bunları nasıl öngörememiş, hava tahmini diye bir şey var sonuçta...

"Başka yerde yok mu bu film,"diyorum gelip geçen birine. " Var",diyor, "ama orası paralı,"

İyi gidip orda izlerim. Ama başka bir şey daha var..

 

"KALANDAR SOĞUĞU'nun oyuncuları geldiler mi?"

" Geldiler ama onların konuşmasına var daha..."

Şansım varsa gider o filmi izler, sonra da gelip söyleşiyi dinlerim... Sanki içimi okuyor...

"Söyleşiyi internete yükleyeceğiz," diyor sormadan... "İstersen oradan izlersin..."

Koşturarak filme yetişiyorum arabamla.  Film başlamış, gözlerim alışana değin bir battaniye görüyorum köhne bir evde...Konuşan bir battaniye... Değilmiş, birbirine yaklaşan iki ayak... belli altında insanlar var, yanda da uyur uyanık çocukları.annesi...Bir odada beş can, sevişmek isteyen karı koca... Başarıyor olmalılar ki sonraki sahnede yer ateşinde kaynattığı su ile boy abdesti alan genç bir kadın görünüyor. İneğin yanında yıkanıyor . Yalın gerçekçi ,eski tip sinemaları andırıyor bu sahne...  Zola vari acıtan bir gerçekçilik filme hakim.. Görkemli Karadeniz manzaraları içinde  acımasız bir doğanın artırdığı büyük bir sefaleti, yoksulluğu, umarsızlığı resmediyor.

Oyuncuların hepsi, çocuklar dahil hepsi birbirinden başarılı, içselleştirerek oynuyorlar. Başrol oyuncularının altın portakalları torpille almadıkları belli... Hele kadın başrol oyuncusu öyle veriyor kendini rolüne ki, sanki kendini oynuyor, o "kalandar soğuğunun" ortasında hep yaşamış, beklentilerine yanıt olmayan bir erkekle evlenip alıştığı kıyıcı yoksulluğun kıskacında mızmız,huysuz,mutsuzluğunu sözcüklere yükleyen, bu nedenle hep konuşan bir kadına dönmüş... ve şimdi de hayatından bir kesite bizi de tanık ediyor. Erkek kadının ulaştığı noktanın ve kendi sorumluluğunun farkında, onun çıkışlarını sessizlikle , biraz da kurnazlıkla göğüslemeyi öğrenmiş.

Çok önemsemeden biraz da hatır için geldiğim film giderek sarıyor, bırakmıyor; sıradan bir film değil bu. 

Umduğumdan çok izleyicisi var, küçük salon yarı yarıya dolu. 

Filmin arasında anket yapıyorum, insanlara soruyorum, bu filmin Oscar'a aday olduğunu bilerek mi geldiniz diye?..

Çoğu oyuncuları bir yerden tanıyor, bir bağlantıyla bilgilenmişler, dayanışmayla da gelmişler. Şimdi  onlar da benim yaşadığımı yaşıyorlar, bu kadar başarılı ve etkileyici olacağını ummamışlar,belli.

Sinemadan çıktığımda yeniden Çalı'ya gitmeyi gözüm kesmiyor. Filmin de etkisiyle iyice üşümüşüm. Kadın oyuncuyu görmeyi çok istiyordum oysa...

Eve gidip bilgisayarı açtığımda dedikleri gibi yaptıklarını görüyorum.Koydukları vİdeo da  filmin erkek başrol oyuncusu Haydar Şişman izleyicilerle sohbet ediyor ,  kadın oyuncu  Nuray Yeşilaraz gelmemiş demek ki...

AMA BAKMAYIN KENDİMİ SUSTURMAMA... KIZIYORUM BELEDİYEYE, KÜLTÜR İŞLERİNE...ASLINDA...

DAHA NE KADAR DEĞERLİ OLACAKTI O FİLM Kİ SİZ İTİBAR EDESİNİZ..

BU KEZ KÖR ROLÜNDE SİZDİNİZ,

 

NİLÜFER BELEDİYESİ ve YETKİLİLERİYDİ...

 

TASALANMAYIN OSCAR'I DA ALIRSA GENE ÇAĞIRIN,

KOŞARAK GELİR O FİLM ve OYUNCULARI,

SİZ DE BU KEZ ULUDAĞ'DA KARA GÖMERSİNİZ ONU...

BİLDİKLERİ HALDE GELİRLERSE HAK ETMİŞLERDİR,

AMA BEN SANA OY VEREN, NEYİ HAK ETTİM?

 

HADİ BE...

NEZAKETİ ve ŞEHRİ ALİ OKULUNDA MI ÖĞRENDİNİZ?

 

YAKIŞIR...

bottom of page