top of page

Ali Hafızoğlu Kitabı / Zeki Sarıhan


YOKSULUN DİNİ

ZEKİ SARIHAN

Alihafızoğlu Kitabı, Öğretmen Dünyası Yayını,2009

Köyümün en yaşlısı 1919 doğumlu Ali Hafızoğlu, 7 Mayıs 2015 günü öğleden sonra 96 yaşında hayata veda etti!


O benim kahramanlarımdan biri idi. Bunun nedeni, bir zamanlar köyün en yoksullarından biri olması idi. Hayata tutunabilmek için en ağır işlerde o çalışırdı. Ortakçılık, gurbetçilik yapmış, hastalıklar çekmişti. Kimseye bir kötülüğü dokunmamıştı. Açık ve doğru sözlüydü.


Birçok yazar, politikada, bilim ve sanatta ileri gitmiş insanlarla “nehir” görüşmeler yaparak bunu kitap haline getiriyor. Ben de kahramanımla böyle bir görüşme yapmaya 7 yıl önce karar verdim. Dört gün boyunca ona sorular sordum. Dedesinden, 10 yıl çeşitli cephelerde askerlik yapmış, Yemen’den getirdiği kılıcı evinin duvarında asılı duran babasından beri süregelmiş hayatını dinledim. Bundan toplumsal ve siyasi tarihimizle ilgili yorumlar da çıkararak 2009’da Öğretmen Dünyası Yayınları’nda çıkan “Ali Hafızoğlu Kitabı”nda anlattım.


Ali Hafızoğlu Kitabı, Türkiye’nin yoksul köylüleri için bir örnek olaydır. Onun hayatına bakılarak siyasi tarihimizi birçok noktalardan öğrenmek mümkündür.


Esası şudur: Devlet, hep zenginlerin devleti olmuş, Ali Hafızoğlu’nun ait olduğu sınıfı ihmal etmiştir. Fakat onun kişiliği özellikle Tek Parti döneminde oluşmuştur. Yemeğini çoğu zaman ekmeksiz yemek zorunda kalan, 55 yaşına kadar yoksulluktan bir eşek bile alamayan, çitten örülmüş bir evde yaşamak zorunda kalan, yılın çoğunu yalın ayak geçiren Ali Hafızoğlu, 1954’ten başlayarak hep sağ partileri desteklemiştir. Fakat Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesine karşıdır, Türkiye’nin bir Amerikan sömürgesi olduğuna inanmıştır, Özal döneminde Irak’a asker göndermesini de istememiştir. 1933’te çıkan Türkçe ezanı sevmiş, okuma yazmayı askerlikte öğrenmiş. Hayatında takvim yapraklarından başka hiçbir şey okumamıştır.

Ali Hafızoğlu ile görüşmemizin bir bölümü şöyle:

— Ali Emmi, sana yetki verseler yapacağın en önemli üç iş hangileridir?

—Bir: Evvela okullara hizmet ederim. Öğrencilere, öğretmenlere okulun disiplini, ihtiyacı için her şeyi yaparım. İki: Dış devletleri incelerim. Hangisi yardım ederse, hangisi faydalı ise onunla ittifak kurarım. Amerika’dan memnun değilim. Türkiye’yi sömürge gibi kullanıyor. Verdiğimiz şehitler onun yüzünden. Üç: Köy hizmetlerine yardım ederim. Köy okullarına, tarım konusuna vesaire. Fındık fiyatlarından hiç memnun değilim. Ecevit’e hiç oy vermedim ama onun hizmetlerinden memnun kaldım.Dört: Sağlık parasız olmalı.

— Özelleştirme konusunda ne düşünüyorsun?

— Özelleştirmede halk eziliyor. Hiç doğru değil. Devletin kurumları devletin elinde kalmalı.

— Sınıf mücadelesi diye bir şey duydun mu?

— Duymadım.

— Sosyalizm?

— Duymadım.

— Kapitalizm?

— Duymadım.


ASIL KONUYA GELİYORUZ


—Bir kanunla köydeki bütün arazileri kamulaştırsalar ve nüfusa göre yeniden paylaştırsalar nasıl bir tutum takınırsın?

— Arazilerin eşit olmasını İsterim.

— Kadın-erkek eşitliği konusunda ne düşünüyorsun?

— Kadın-erkek eşitliğini savunuyorum. Her hususta kadın erkeğe eşit olmalı.

— Hayatında seni en çok üzen ne oldu?

— Garibanlığıma üzüldüm. Tek başıma mücadele verdim.


Kitabın “Ali Hafızoğlu’nun Öyküsü Üzerine Düşünceler” kısmında onun kişiliğini oluşturan asıl etmenin yoksulluk olduğunu anlattıktan sonra şöyle yazdım:

“Türkiye’nin şehirli aydınları ve cumhuriyet eğitimiyle yetişenleri arasında, Cumhuriyetin ilanıyla Türkiye toplumunun huzur ve rahata erdiği düşüncesi genellikle ezberlenmiş bir ön yargıdır. Fakat Ali Hafızoğlu’nun öyküsünde böyle bir yargı doğrulanmıyor. Köydeki insan ilişkileri Cumhuriyet’le birlikte değişmemiştir. Köyün güçlü kişileri kırsal alanda iktidar sahibidir. Ağalık, zorbalık, sömürü devam etmiştir. Mevcut kaynakların paylaşımında büyük bir adaletsizlik olduğu görülmektedir. Halkçılık ilkesinin kâğıt üstünde kaldığını cesaretle kabul etmek gerekir.

Bu dönemde Ali Hafızoğlu’nun belleğinde en çok yer eden olaylar, vergisini vermekte çok zorlandığı, (şapka almaya parası olmadığı için giydiği) başındaki fesin yırtıldığı, mahalle mektebindeki hocanın jandarma tarafından kovalandığı, köy mütegallibesinin karakolla işbirliği yaparak kendisini ezmeye çalıştığıdır. Hastalığında doktora gücünün üstünde para ödemekte, rüşvet ve iltimas her yanda hüküm sürmektedir. Askerlikte erlerin üzerinde disiplinin ötesinde bir baskı ve aşağılama vardır. Ali Hafızoğlu, Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki yaşantısından memnun değilse de bağımsızlık savaşında millete önderlik eden Atatürk ve İsmet İnönü’ye saygın bir yer ayırmakla hakseverliğini de göstermektedir.

O bu dünyada rejimden, devletten, zenginlerden ve iktidar sahiplerinden görmediği adaleti başka bir dünyada göreceği umudundadır. Ali Hafızoğlu’nun manevi dünyasının hâkimi Allah, adildir.

Türkiye’nin aydınları bu sorun (yoksulların dindarlığı) üzerinde uzun uzun düşünmelidirler. O bir emek kahramanıdır. Sosyalizm sözcüğünü hiç duymamış olmasına rağmen köydeki bütün toprakların kamulaştırılıp sonra herkese eşit olarak paylaştırılmasını isteyecek kadar sosyalist bir ruha sahiptir. İthalatçılar, ihracatçılar, fabrikatörler, büyük bürokratlar, generaller çeşitli zamanlarda iktidar seçeneğini kullandıkları halde Ali Hafızoğlu’nun seçeneği yaratılamamıştır. Böylece o kendisi yoksulluk çektiği halde zengin partilerinden birini desteklemek zorunda kalmıştır. Bu durum Türkiye halkının bugün içinde bulunduğu en önemli siyasi sorundur.”


Önceki yıl kaybettiğimiz “sosyalist kaymakam” Yaşar Cankoçak’ın bana “Böyle bir kitabı nasıl yazdın? Böyle bir kitap yok. Herhalde ikinci baskısını yapmışsındır” diye hayretle ve övgüyle düşüncelerini bildirdiği Ali Hafızoğlu Kitabı’nı birkaç ay önce kısa bir mektupla Kemal Kılıçdaroğlu’na gönderdim. CHP için bu hayat hikâyesinden ders alınmasını önerdim. Kim bilir, belki de faydası olmuştur… (7 Mayıs 2015)



bottom of page