Şenol Yazıcı
TÜRANLATI,
2011,
iSTANBUL
112 SAYFA
Şenol Yazıcı’nın yazılarının sırrını izlediğim etkinliklerinde fark etmiştim, okurken değil. Sadece zengin dili, gözlem yeteneği, büyük birikiminde değildi sihir. YAZICI, insan merkezli yazan toplumsal gerçekçi bir sanatçı… Sözde kalmaz salt; yazar, insandan yana, sisteme kökten muhaliftir, söylemi. Çağdaşlığı sonuna kadar savunur, ama edebiyatı insansızlaştıran post modernizmi asla benimsemez, ilk bakışta görülür bu.
Ne var ki, derin baksanız, örtüşen bir yanı da vardır.Bildiğiniz gibi postmodernist edebiyat yazıda atlayışlar, geçişler yapma olanağı tanır yazana. Bu da insan ruhunun coşkulu haline çok uyan, duygusal karmaşamızı, çatışmalarımızı, med cezirlerimizi değişen ruh halimizi başarıyla veren bir yan… Oysa klasik edebiyat anlayışı nesnelerle ve yaşam gerçeğiyle ilişki kurarken, sistemli poetikayı izleyeceğim diye, istemeden de olsa bir kuruluğa, anlatmaya düşüyor. Alın elinize, bu türün en iyilerinden Semerkant’ı, tarih okursunuz, en karizmatik kahramanlarıyla birlikte… Ömer Hayyam, Nizami Mülk ve tarihin en çılgın, ama orijinal katili Hasan Sabbah… Haklarında ne yazsanız su gibi satar… Bu yüzden, sağlam bir kurgudan öte zenginliği olmayan sıradan bir edebiyat okurun itişiyle gelir en ön sıralara yerleşir. Yerleşir de bir şey eksik kalır. O eksik kalan önemsiz nokta, insan yanımızdır; eşsiz bulmacamız, derin karmaşamız…
Belki bu nedenle postmodernizm hız çağının insanında alıcı bulurken klasik edebiyat hakkı olan itibarı bulmakta zorlanıyor. Bence ŞENOL YAZICI’nın sırrı burada…Nesnelerle ilişki kuran edebiyatı yeğliyor ama insan ruhunun bütün çalkantısını vermeyi de başarıyor. Onun yazılarında duygulanıyor, coşuyor, bütün yükseliş ve çakılışları yaşıyorsunuz… Çok az yazarın başarabildiğini başarıyor YAZICI… İşte burada postmodernizmle örtüşüyor yazdıkları. Onun sihri sadece anlattığında değil okura hissettirdiklerinde...”
Gülgün ÇakO