top of page

 

 

Nadir GEZER

ile ÖYKÜ Üzerine:

 

 Nilüfer ÜNVER ÖZYANIK*

 

                                                      

 

 

 

maviADA ADINA Nilüfer Ünver Özyanık- Sayın Gezer ilk öykü kitabınız olan ‘’Hanife Nine’den Öyküler’’in okuyucuyla buluşmasının  25.yılındayız. Bu yapıtınızdan sonra ‘’Yürüyen Gece, Puslu Hüzün, Kırılgan Umutlar, Şenlet Öğretmenin Destanı’’adlı öykü kitaplarınız birbirini izledi. 2005 yılında ise ‘’Yürek Bağı ve Küçük Şirin Evin Gizleri’’ni okuyucuya sundunuz. On beş kitabınızın yarıdan fazlası öykü kitaplarından oluşuyor. Sorularıma bu noktadan başlamak istiyorum. Sizce öykü nedir? Sizi öykü yazmaya sürükleyen etkenler nelerdir?.

N.Gezer- Sözlüklere göre öykü,’’Gerçek ya da tasarlanmış olayları anlatan düzyazı türü olarak tanımlanır, ama her yazarın öyküye, öykü konusuna yaklaşımı başka başkadır. Böyle olunca öykünün tanımı da yazara göre az çok değişebilir. Gerçekte konuya yaklaşım aynıdır diyebiliriz. Bu yaklaşım yazarın dünya görüşüne, yazın dünyasına, insana bakış açısına göre şekillenir. İnsanı sevmesine, insana karşı nefretine göre de öyküsü veya öyküye bakış açısı yön verir onun öykü dünyasına.

N.Özyanık- Peki öykünün romandan ayrımı nedir?

N.Gezer- Bu ayrımın oluşumunda konunun uzunluğunun kısalığının etkisi vardır, ama gerçek olan yazarın konuyu ele alışındadır. Ünlü Rus yazarı Çehov’un ‘’Bozkır’’adlı yapıtı buna örnek olarak gösterilebilinir. Bu yapıt oldukça kapsamlıdır. Bu yapıtın arka kapağına düşülen notta şöyle denir:’’Bozkır roman değilse bile uzun bir öyküdür .Çehov’un yazdığı öykülerin en uzunlarından, hem de en güçlülerinden biridir.’’(1) denilir. Romanda yazar daha bir özgürce konuyu ele alırken, öykü de bir kısıtlamayla karşı karşıyadır. Ele aldığı konuyu çok dikkatli irdelemek zorundadır.

N.Özyanık- Sizce kısa bir öykü mü, yoksa roman mı yazmak daha güçtür?

N.Gezer- Roman uzun soluklu, araştırmaya yönelik bir yazın türüdür. Yazardan büyük bir emek ister. Öyküyü, aynı şiir gibi bir anda yazarın usunun dolup boşalması gibi, yazarı disipline eden bir yazın türü olarak tanımlayabiliriz. Öyküde başıboşluk yoktur. Öykü yazarı çok sıkı bir yazma kaygısı taşır. Onun için yazar başıboşluktan uzaktır. Yazma disiplinine taşır yazarı öykü…

N.Özyanık- Masalla öykü arasında bir bağ var mı?

N.Gezer- Masal ‘’genellikle halkın yarattığı, ağızdan ağza, kuşaktan kuşağa sürüp gelen, çoğunlukla insanların ya da tanrıların başından geçen, olağandışı olayların yer aldığı anlatı türü’’(2) diye nitelenir. Yazarı belirsizdir. Ağızdan ağza değişime de uğrayabilir masal ama, öykünün geçmişine bir sınır çizilmiştir. Bir yazarı vardır ve yazarın geçmişi ve yazın yaşamı bellidir.

N.Özyanık- Gazeteci-yazar Oktay Akbal bir yazısında    büyük öykü yazarımız   Sait Faik Abasıyanık’ın iletisini şöyle dile getirmiş: ‘’Yazmazsam deli olacak gibiyim!..’’  Bir yazar için bu iletinin önemi nedir?

N.Gezer: Bilindiği üzere Sait Faik Türk öykücülüğünün temel direklerinden biridir. Yazmaya, özellikle öykü yazmaya karşı büyük ve içten bir tutkusu vardır. Bu ileti onun dur durak bilmeden öykü düşündüğünü, yazdığını iletir okura. Ondaki bu olağanın ötesindeki yapısal güzelliği Oktay Akbal gibi ünlü bir dostunun okura iletmesi insanı bir yanıyla sevindirici, bir yanıyla da özendiricidir.

N.Özyanık- Siz öykü yazmaya ne zaman başladınız? Fen grubu öğretmeni olmanızın ve yıllarca bu alanda çalışmanızın öykü yazmada bu dalın yararını gördünüz mü?

N.Gezer.- İlk öykülerim Türk Dili Dergisi’nin Mart 1979 (sayı:336) yayımlandığına göre,1970’li yıllar öykü üzerinde çalıştığım yıllardır. O günlerde adı geçen derginin o sayısında iki öykümün bir arada yayımlanmış olması ( Muhbir Halil ve Zeybek Ahmet) beni öykü yazmaya karşı yüreklendirmiştir. O yıllarda ve 80’li yıllarda sürekli öykü ürettiğimi söyleyebilirim. Fen dallarındaki öğretmenliğim yazın dünyamda bir konuyu uzatmadan, özlü olarak anlatma gibi bir güzelliğe taşımıştır beni… Bu da oldukça yararlı bir sonuç değil mi?..

N.Özyanık: Gerçekten de öyle.  Oysa, bazen bir gazetenin köşe yazısı, bir roman veya öykü okurken öyle uzun cümlelerle karşılaşıyoruz ki, ne anlatıldığını algılamak da bazen zaman alıyor veya ne anlatıldığı hiç anlaşılamıyor…

Tekrar sizin yayın hayatınıza dönersek,  bugüne dek sizi yerli yabancı yazarlardan kimler etkiledi? En çok etkilendiğiniz bir öyküyü iletebilir misiniz?

N.Gezer: Ben Köy Enstitüsü geleneğinden yetişmiş bir yazarım. Bu yüzden açıkça söyleyebilirim ki Mahmut Makal, Fakir Baykurt, Mehmet Başaran, Talip Apaydın, Adnan Binyazar, Emin Özdemir…gibi yazarlarla içli dışlı oldum. Onların yapıtlarında kendimi buldum. Özellikle öykü yazarları içinde Sait Faik, Sabahattin Ali, Oktay  Akbal ve Orhan Kemal her zaman yanı başımda bulunan yazarlarımdır. Onlardan hem çok güzellikler öğrendim, hem de yazın dünyamın gelişiminin güzelliklerini onlarda buldum…Dış ülkelerden ise Rus yazarı Çehov en çok özenle okuduğum bir öykücüdür. Çehov’un Varlık Yayınları’nda yayımlanmış olan, Mehmet Özgül’ün çevirdiği ‘’Köylüler’’ adlı yapıtındaki ‘’Vadide ‘’ adlı öyküsüyle, aynı yazarın öteki öyküleri elimden düşmeyen öykülerdir. Benim yazın dünyamda bir öykücü olarak Çehov’un apayrı bir yeri vardır…

N.Özyanık - Kendi öykülerinizden en çok beğendiğinizi   okurlarımıza iletir misiniz?

N.Gezer- Yazarın her öyküsünün kendi üzerinde apayrı bir etkisi vardır ama, ‘’Hanife Nine’den Öyküler’’in ikinci basımına eklemiş olduğum ‘’Bu Dağlar Eze Dağlar’’ ve ‘’Varavara’’ adlı öykülerimin yeri benim için bambaşkadır…

N.Özyanık- Bu öykülerin kahramanları kimler? Öykülerinizin konusunu kısacık da olsa  anlatır mısınız?

N.Gezer-‘’Bu dağlar Eze Dağlar’’ın geçtiği kırsal kesim İnegöl’ün Eymir Köyüdür yani benim doğduğum köy. Bir çobanın masal anlatmaya yönelik yapısı, çocukların hayranlığını taşır. O yüzden yazarın bulunduğu eve  akşamları gelmesi için büyük bir özlemle adı geçen kahramanı beklerler.

‘’Varavara’’ ise çok değişik bir yapısı olan, giyimi kuşamıyla son kerte garip bir insandır. Ormanda nereye giderse gitsin topladığı çiçekleri, meyveleri cebinde taşır ve çocuklara dağıtır. Bu yüzden çok sevecen bir insandır çocuklar için. Hiç kimse onun gerçek adını bilmez. Ona konulmuş ad yeni bir addır ve adı Varavara’dır. Bu öykülerin her ikisi de gerçek birer öyküdür.  Yaşamdan alınmıştır.

N.Özyanık- Öykülerde bir ‘’ileti‘’ var mıdır? Yoksa yaşamın kendisi mi bir öyküdür?, diye klasik bir soru sorsam, ne dersiniz?

N.Gezer - Ne tür bir öykü olursa olsun, onun insana bir iletisi mutlaka vardır.Kuşkusuz yazar insanın özünü konu etmişse,onun da insana bir iletisi olması doğal değil mi?

N.Özyanık- Öykü, insanların ‘’düş gücünü’’varsıllaştırma yönünde gelişmiş bir sanat mıdır?

N.Gezer- Bütün sanatların insanın düş gücünü tetikleyen bir yanı vardır. Öykü de bir yazın sanatı olduğuna göre, aynı masal gibi o da düş gücünü güçlendirir.

N.Özyanık- Ülkemizde genel olarak kitap okuma alışkanlığının düşük olduğunu biliyoruz. Okumadan, insanın yazın dünyasında gelişme olabilir mi? Kısaca söylersek okumadan yazma gelişebilir mi?

N.Gezer- Okumayan insan tez körelir. Okumak insanda düş gücünü sürekli tetikler, yeni üretilere sürükler insanoğlunu… Onun için yazmayla okuma birbirini kesintisiz izlemelidir…

N.Özyanık- Çağımız bilgi çağı, bu çağ yeni bir çağla içli dışlı:’’İnternet Çağı’’… Yaygınlaşan internet çağı sizce kitabın yerini alabilir mi? Bu çağla birlikte ‘’kitabın’’iyice gözden düştüğü söylenmekte. Siz ne dersiniz?

N.Gezer- Kitabın kendine özgü bir sıcaklığı, insanın dokunma duyusuna derin bir etkisi vardır. Bir de elinizin altındaki kitap her an gözlerinizin önündedir. Kanımca internet çağı ne denli gelişirse gelişsin kitaptan ayrı düşmek olanaksızdır.

N.Özyanık- Çok güzel bir söyleşi oldu. Bize zaman ayırdığınız için  teşekkür ederim.

N.Gezer - Bu güzel sorularla, benimle kurduğunuz sıcak iletişim için ben de teşekkürlerimi iletiyorum size…

 

        

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

bottom of page