top of page

Şenol YAZICI

 

Hoş Geldin Ses!

 

 

Çocuklar, ırmakta, yarısı yılanlar çıyanlar tarafından yenmiş bir kadın ölüsü bulmuştu.

Dağ çileklerinin kırmızı, üzüm salkımı gibi, yemişlerinin ballanma zamanıydı. Ceplerini, kuşaklarını doldurmuşlardı ama çocuk gözü doyar mı? Kuş üzümlerinin örümcek ağı olup sarıldığı ırmağın kıyısındaki ağaçların daha çok verdiğini hepsi bilirdi.

 

Oraya indiler. Dayanılmaz, bayıltan kokuyu duymuşlardı, ilk. Sonra onu görmüşlerdi.

 

Bacakları dışarıda, suya yatmış bir kadına benziyordu. Doğrulup kalkacağını sanmışlardı. Ne yaptığını merak etmişler, çalıların arasına sinerek bir zaman gözlemişlerdi. Sabrı tükenen Ermeni değirmencinin kara oğlu, bir taş atmıştı yanı başına. Bir yığın kurbağa, birkaç karatavuk cehennem bir şamatayla kaçışmış, bacaklarını örten kırmızı giysinin içinden ne olduğu belirsiz yılana benzer bir şey dalgalanarak suya karışmıştı.

 

DEVAMINI İNDİRMEK YA DA OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

bottom of page