top of page

Akay AKTAŞ

maviADA' yı Okurken

 

 

Gazi'den mezun olup öğretmenliğe başladıktan 12 Eylül "Aydın Budama" mevsimine kadar taşrada olmama rağmen, Varlık, Yeditepe, Hisar, Türk Dili gibi dergileri hep izledim. Bazen okumadığım bile oldu. Ama onları hep başucumda tuttum.

12 Eylül sonrası kesintiye uğratıldı okuma isteğimiz. Zira artık yaşama, varolma dürtüsü ön plana çıktıydı. Her gün gözaltı. Ayda bir sürgün. Kovuşturma. Derken ne okuma hevesi kaldı ne de imkan. Ve sanırım ondan sonra da bu tür dergiler çıkmaz oldu. Yerini bilim mi, ilahiyat mı ne olduğu belli olmayan bir takım büyüklere masal dergileri aldı.

Herhalde onları birileri okudu ama ben değil.

Yıllar geçti. Ben adeta "kültür dergisi" diye bir kavramı unuttum. 

Birkaç ay önce internet grubundan aldığım maviADA imzalı mesajda 68 Kuşağı ile ilgili yazımın ilgi uyandırdığı ve yayımı için onay istendiği belirtiliyordu.Bu kontağın ardından sanal bir dostluk oluştu ve dergiye yazmam istendi. Ve doğal olarak da derginin son baskısı yani ekim kasım aralık sayısı gönderildi.

Dergiyi elime alır almaz çok uzaklarda kalmış yitirilmiş ve unutulmuş bir kardeşi bulmuş gibi heyecanlandım. Hani bir yakınını yitirirsin, yıllarca görememenin verdiği bir umutsuzluk olur ya gönlünde.

Yine de ihtiyatla yaklaştım. Hele bir bakalım içinde ne var. Tamam. Yönetmen Şenol YAZICI ile yazışarak tanış olmuştuk. Yazarlarından Öner YAĞCI ise hem okul, hem yatakhane, hem de yol arkadaşımdı, ama olsundu.

Adına azıcık takıldım. Mavi ada yerine, gökada, göğada mı olmalıydı dedim içimden. Eh bir bildikleri vardır.

Dergiyi karıştırdım. Şenol YAZICI'dan başlayarak sırayla okumaya.

O da ne?! Unutulmuş bir şarkı, geçmişte kalmış bir sevgili   anneannenizin size yaptığı özel bir tatlı, özel bir yemek, ya da sandığın, yüklüğün bir köşesinde kalmış özel bir hatıratı bulmuşçasına  yüreğim çırpındı. Dalga dalga ürperti sardı tenimi.

Ne zamandır hasret kalmışım böylesine güzel, duru, açık, çarpıcı edebi entelektüel yorumlara. Sevgiye. Doğaya. Ve hele tasvirler bayıldım.

Öyle zorlama yok. Abartı yok. Tersine sunucuların, yorumcuların, Profların, Nobelli yazarların Türkçe’yi katletmelerinin sinir bozuculuğunu onaran, sağaltan bir akıcılık.

Dimağım yenilendi. Haz ve zevk aldım. Huzur buldum. Anadolu'nun bir kuytusunda gazetecilik oynayan ben, yalnız değilmişim.

Şenol Yazıcı - Öner Yağcı - Fırat Yurtseven'in yazılarından sonra okumadım.

Dergiyi okuyup bitirdikten sonra ne yapardım? Kendimi bir zamanlar olduğu gibi yalnız, umutsuz, heyecansız bulabilirdim.12 Eylül döneminde çektiğim acılar bu edebi duygularımı dumura uğratmıştı. Maviada ile yeniden hayat buluyordu felç olan insansı, yurtsever edebi düşüncelerim. KİMLİĞİM.

O halde bu dergiyi yenisi gelene kadar bitirmemeliydim.

Öyle de yaptım. O çantamda. O yanımda. O başucumda. Ama okumuyorum. Bir sonraki baskısı geldikten sonra okuyacağım. Zira arkası var.

Bu ruh halim bana şu fıkrayı hatırlattı.

Temel bir sigara yakmak ister. Kibritini çıkarır. Kibrit biraz nemlidir. Malum. Karadeniz iklimi. Birini çakar. Yanmaz. İki, üç, beş bir türlü kibritler yanmaz. Derken birisi yanar. Temel hemen kibriti üfleyerek söndürür. "-Oh bu yandı. Bunu acil durumlar için saklayayım" der.

Bana YİTİK bir SEVGİYİ bulduran maviADAya kucak dolusu sevgiler.

bottom of page